URANTİA’NIN KİTABI’NA GİRİŞ

 

Urantia’nın Kitabı; modern çağ için dini ve bilimi birleştiren, evren biliminin, felsefenin, antropolojinin, fiziğin ve bilinmeyen medeniyet tarihinin dikkate değer bir derlemesidir. O; zamanımız, Tanrı, kainat, ‘İnsanlığın Kökeni, Doğası ve Nihai Sonu’ hakkkındaki en zorlu sorulara başarılı bir biçimde cevap verir bütünlüktedir. Şimdiki anın önünde uzanan hayat sonrasına ve bütüncül kainatsal serüvene dair detaylı bir açıklama sunarak, Urantia’nın Kitabı, kainatın bütünlüğünü ve onun sahip olduğu ilişkiler arasındaki uyumu sergiler.

 

Kısacası, Urantia’nın Kitabı; çağdaş dilde bilimin, tarihin, felsefenin ve dinin olağanüstü bir bileşimidir.

 

URANTİA’NIN KİTABI’NDAN ÖRNEK ALINTILAR

Hayat (Amacı ve Anlamı) Hakkında:

 

Evrim halindeki insan doğasının özünde bulunan nitelikler olarak — serüven aşkı, merak ve tekdüzeliğe karşı duyulan tiksinti; yeryüzü üzerindeki kısa süreli ikameniz süresince sadece sizi sinir etmek veya rahatsızlık duymanıza sebep olmak için oraya konulmamıştır, bunun yerine onlar ölümün, keşfin ebedi bir yolculuğu, beklentinin sonsuza kadar sürecek bir yaşamı biçiminde serüvenin sonu gelmez bir sürecinin sadece başlangıcı olduğunu sizlere önermek için verilmiştir. 14.5.10

Zayıf olan zamanın çözümlemesini beklemeye kaçarak eğilim gösterir, ancak, güçlü olan, bunun yerine, eylemde bulunur. Yaşam bir günün görevinden başka bir şey değildir — onu hakkıyla yerine getirin. Eylem bize, sonuçlar Tanrı’ya aittir. 48:7.13

(…) Günbegün kim haline geldiğiniz, bugün kim olduğunuzdan hiçbir şekilde kıyaslanmayacak ölçüde daha büyük öneme sahiptir.

 

Evrim halindeki ruh; ne yaptığı değil, onunla neyi amaçladığıyla kutsal kılınmıştır. 48:7.24

Ebediyetin nihai sonu, günbegün yaşamın kazanımları tarafından anbean belirlenir. Bugünün eylemleri, yarının nihai sonudur. 48:7.26

(…) Yalnızca cesur bir kişi; samimi ve mantıklı bir aklın keşfettiğini, dürüstçe kabul etmeye ve onunla korkusuzca yüzleşmeye gönüllülük gösterir. 160:1.7

 

Ruhsal nüfuz alanında insan, kesin bir biçimde, bir özgür iradeye sahiptir. Fani insan; ne her-şeye-gücü-yeten bir Tanrı’nın katı egemenliğine olan çaresiz bir köledir, ne de, tamamiyle sebep-sonuçsal nitelikte bulunan mekanik bir kâinatsal işleyiş düzeninin kaçınılmaz sonunun kurbanıdır. İnsan, olası en gerçek anlamıyla, kendi ebedi nihai sonunun mimarıdır. 103:5.10

Çaba her zaman neşeyi beraberinde getirmez; ancak, ussal çaba olmadan da hiçbir mutluluk var olmaz. 48:7.10

Tanrı’dan sorunlarınızı sizin yerinize çözmesini isteyecek kadar tembel olmayın; ancak, mevcut bir biçimde sahip olduğunuz sorunlarla kararlı ve cesur bir biçimde uğraşırken, sizlere rehberlik edecek ve sizi diri tutacak bilgeliği ve ruhsal kuvveti ondan istemede hiçbir zaman tereddüt etmeyin. 91:6.5

Yaşamın sahip olduğu bilinmezlikler ve mevcudiyetin beklenmedik iniş çıkışları, hiçbir biçimde, Tanrı’nın kainatsal egemenliğine ait kavramsallaşma ile çelişmez. Tüm evrimsel yaratılmış yaşamı belirli bir takım kaçınılmazlıklar tarafından çevrelenmiştir. Şunları düşünün: 3:5.5

       1. Cesaret — karakterin kuvveti olarak — arzu edilen bir değer midir? Eğer öyleyse, insan, zorluklara karşı koymayı ve hayal kırıklıklarına karşılık göstermeyi gerektiren bir çevrede yetişmelidir. 3:5.6

       2. Fedekârlık — bir kişinin akranlarına hizmeti olarak — arzu edilen bir değer midir? Eğer öyleyse, yaşam deneyimi, toplumsal eşitsizliklerle yüzleşilen durumları sağlamalıdır. 3:5.7

       3. Umut — güvenin ihtişamı olarak — arzu edilen bir değer midir? Eğer öyleyse, insan mevcudiyeti sürekli olarak, güvensizliklerle ve tekrarlanan belirsizliklerle karşılaşmalıdır. 3:5.8

       4. İnanç — insan düşüncesinin yüce bildirimi olarak — arzu edilen bir değer midir? Eğer öyleyse, insanın sahip olduğu akıl kendisi; inanabileceği ölçüden her zaman daha azını bilebildiği kargaşalı çıkmazda bulmalıdır. 3:5.9

       5. Gerçeğin sevgisi ve onun öncülüğünde götürdüğü yere kadar gitmek, arzu edilen bir değer midir? Eğer öyleyse, insan, hatanın mevcut ve yanlışın her zaman olası olduğu bir dünyada büyümelidir. 3:5.10

       6. Nihai hedeflerin peşinden gitmek — kutsalın yakınlaşan kavramsallığı olarak — arzu edilen bir değer midir? Eğer öyleyse, insan; daha iyi şeylere ulaşmak için durdurulamaz arzuyu harekete geçiren çevreleyiciler olarak, göreceli iylik ve güzelliğin bir çevresi içinde mücadele vermek zorundadır. 3:5.11

       7. Sadakat — en yüksek göreve bağlılık olarak — arzu edilen bir değer midir? Eğer öyleyse, insan; ihanete uğramanın ve terk edilmenin olasılıkları ortasında yaşamına devam etmelidir. Göreve olan bağlılığın bu gözüpekliliği, yükümlülüğü yerine getirememenin içkin tehlikesinden gücünü alır. 3:5.12

       8. Fedakarlık — bireyin-kendini-unutuşunun ruhaniyeti olarak — arzu edilen bir değer midir? Eğer öyleyse, fani insan; tanınma ve onur için, kaçınılmaz nitelikteki benliğin bitmek bilmeyen haykırışlarıyla yüzyüze yaşamak zorundadır. Eğer ortada insanın terk edemeyeceği herhangi bir benlik-yaşamı olmasaydı, insan kutsal yaşamı sürekli faal olan bir biçimde seçemezdi. Eğer yüceltmek ve ayrıştırmak amacıyla karşıtının kullanıldığı potansiyel nitelikli kötülük olmasaydı, insan hiçbir zaman, doğruluğa sımsıkı sarılamazdı. 3:5.13

       9. Keyif — mutluluğun memnuniyeti olarak — arzu edilen bir değer midir? Eğer öyleyse, insan; içinde, onun zıttı olan acı ve ızdırabın olanaklılığının sürekli mevcut deneyimsel olasılıklar olduğu bir dünya içinde yaşamak zorundadır. 3:5.14

Bireysel önemimiz üzerine odaklanmanın baştan çıkarıcılığına kapıldığımızda, eğer bizleri Yaratanlar’ın büyüklüğüne ve ihtişamına ait sonsuzluk üzerine bir durup etraflıca düşecek olursak; bizim kendi-kendimizi-yüceltmemiz, gülünç olan noktaya bile yaklaşan düzeyde, fazlasıyla saçma hale gelecektir. Mizahın işlevlerinden biri, hepimizin kendimizi daha az önemseyişimize yardımda bulunmasıdır. Mizah, benliğin yüceltilişinin kutsal panzehiridir. 48:4.15

Başarı cesareti doğrup, kendine güveni sağlayabilir; ancak, bilgelik yalnızca, yaşadığı başarısızlıkların yaratığı sonuçlara bir kişinin gösterdiği uyumunun deneyimlerinden gelir. (…) 160:4.8

 

Medeniyet içinde değerini uzun yıllar koruyan neredeyse her şey, kökeni aile kurumundan almaktadır. Aile; erkek ve kadının sahip olduğu çatışmasal farklılıkları uyumlu hale getirmeyi öğrenirlerken aynı süreçte çocuklarına barış ereklerini öğrettikleri bütünlük olarak, ilk başarılı barış topluluğudur. 68:2.8

 

Bilim, Din, Tarih ve Felsefe Hakkında:

 

(…) Din nihai olarak kesin bir biçimde, insan deneyiminde iyi, güzel ve gerçek olan her şeyin ruhsal bütünleşme gerçekliği haline gelecektir. 5:4.7

 

Din, bilimin, sanatın, felsefenin, etik kuralların ve ahlaki değerlerin üstünde durmaktadır; ancak, onlardan bağımsız değildir. Onların tümü, parçalanamaz bir biçimde; kişisel ve sosyal olan insan deneyimi içinde karşılıklı ilişkilidir. (…) 196:3.28

 

Ruhsal büyüme ilk olarak, ihtiyaçların bir farkındalığıdır; daha sonra, anlamların bir kavrayışıdır; ve, bunun sonrasında, değerlerin bir keşfidir. Gerçek ruhsal gelişimin kanıtı; derin sevgi güdüsüyle hareket eden, fedakâr hizmet ile etkinleşen, ve, kutsallığın kusursuzluk ideallerine olan candan ibadetin üzerinde hâkim olduğu bir insan kişiliğinin sergilenişinden meydana gelmektedir. Ve, bu bütüncül deneyim, yalnızca din-kuramsal nitelikli inanışlara zıt bir biçimde dinin gerçekliğini oluşturmaktadır. 100:2.2

(…) Derin sevgi; olası en yüksek düzeyde bireysel tatmini açığa çıkarırken, bireysel tatmin aracılığı arkasında bir amaçsal çekim olarak — dini büyüme için zemin hazırlamaktadır. (…) 100:0.2

Bilim, enerji-maddesinin dünyası olarak fiziksel çevresine dair insanın giriştiği çalışmadır; din, ruhaniyet değerlerinin kâinatı ile insanın sahip olduğu deneyimdir; felsefe, bu geniş bir biçimde ayrılmış kavramsallaşmaların bulgularını kâinatın tamamına yönelik kabul edilebilir ve bütüncül bir tutuma doğru düzenleme ve ilişkilendirme için verilen insanın akıl çabası tarafından geliştirilmiştir. (…) 103:6.9

Bilim gerçeklerle ilgilenir; din yalnızca, değerlerle ilgilidir. Aydınlanmış felsefeyle akıl, hem gerçeklerin hem de değerlerin anlamlarını birleştirmeye, böylece bütüncül gerçekliğin bir kavramsallaşmasına ulaşmaya çabalar. Bilimin, bilginin bir özelleşmesi; felsefenin, bilgeliğin bir sınıflaşması, ve dinin, inanç deneyiminin bir uzmanlaşması olduğunu unutmayın. (…) 101:5.2

 

Tanrı gibi olmayı arzulama olarak — idealin arayışı, hem ölümden öncesini hem de sonrasını içine alan devamlı bir çabadır. Ölümden sonraki yaşam, temel nitelikleri bakımından fani mevcudiyetten hiç de farklı değildir. Şimdiki yaşamda iyi niteliğe sahip olan yaptığımız her şey, doğrudan bir biçimde, gelecek yaşamın gelişimine katkı sağlamaktadır. Gerçek din; doğal ölümün kapılarından geçişin bir sonucu olarak bir kişi üzerine soylu bir karakterin tüm erdemlerinin bahşedileceğine dair içi boş ümidi destekleyerek ahlaki eylemsizliği ve ruhsal tembelliği teşvik etmez. Gerçek din, yaşam üzerindeki fani kiracılığı boyunca insanın ilerleme çabalarını anlamsız görmez. Her fani kazanımı, ölümsüz kurtuluş deneyiminin ilk aşamalarının zenginleşmesine doğrudan bir katkıdır. 103:5.7

 

(…) Gerçekte, her insan varlığı dini, kendisinde ikamet eder konumda bulunan Tanrı ruhaniyetinden doğan kutsal uyarımları kendi deneyimsel yorumuyla tanımlar; ve, bu nedenle, böyle bir yorum benzersiz ve tüm diğer insan varlıkların sahip olduğu dini felsefeden tamamiyle farklı olmak zorundadır. 103:1.1

 

Urantia’nın birçok dini, insanı Tanrı’ya ve Yaratıcı’nın farkındalığını insana getirmesi ölçüsünde tamamiyle iyidir. (…) 92:7.3

Ancak, gerçek din, bir hizmet yaşamı olarak yaşayan bir aşktır. (…) 100:6.5

Din insana, dünya yüzeyinde cesurca ve neşeyle yaşaması için ilham vermektedir; o; arzuyla sabrı, şevkle kavrayışı, güçle anlayışı ve enerjiyle idealleri birleştirir. 99:7.3

 

Tanrı Hakkında:

 

“Tanrı derin sevginin ta kendisidir”; bu sebeple onun evren olaylarına karşı kişisel tutumu her zaman, kutsal şefkatin bir karşılığıdır. (…) 2:5.1

(…) İnsanlar Tanrı’yı aradığında, her şeyin arayışına düşmektedirler. Onlar Tanrı’yı bulduğunda, her şeyi bulmaktadırlar. (…) 117:6.9

(…) Tanrı; mantık için makul, felsefe için olanaklı, din için temel, ve, kişilik kurtuluşuna dair her umut için olmazsa olmazdır. (…) 1:2.7

 

Tanrı tümüyle o kadar gerçek ve mutlaktır ki, kanıtın hiçbir maddi simgesi veya mucize olarak varsaydığınız olgunun gösterimi onun gerçekliğinin tanıklığında sunulamaz. Bizler her zaman, ona güvendiğimiz için onu bilmeye devam edeceğiz; ve, ona olan inanışımız tamamiyle, onun sınırsız gerçekliğine ait kutsal dışavurumlara olan kişisel katılımlarımıza dayanmaktadır. 102:1.5

Tanrı hiçbir zaman ne kin doludur, ne öç alıcıdır veya ne de kızgındır. Şu gerçektir ki, adaletin şartları karşılık bulmamış bağışlamasını sınırlarken, bilgelik sıklıkla onun gösterdiği sevgiyi kısıtlar. (…) 2:6.7

Bilim, gerçeklerin kaynağıdır; ve, akıl, gerçekler olmadan faaliyet gösteremez. Onlar, yaşam deneyimi tarafından bir bütün olarak perçinlenmiş bilgeliğin inşaatındaki yapı kolonlarıdır. İnsan, Tanrı’nın derin sevgisini gerçekler olmadan bulabilir; ve, insan, Tanrı’nın kanunlarını derin sevgi olmadan keşfedebilir; ancak, insan hiçbir zaman, kutsal kanunu ve kutsal derin sevgiyi bulana ve deneyimsel olarak bunları evirimleşir haldeki kainatsal felsefesinde birleştirene kadar İlk Kaynak ve Merkez’in sonsuz simetrisini, ulvi uyumunu ve seçkin doygunluğunu takdir etmeye başlayamaz. 111:6.6

 

Tanrı, insanın idealizminin yalın bir icatı değildir; o, tüm bu tür hayvan-ötesi kavramların ve değerlerin kökenidir. Tanrı gerçekliğe, güzelliğe ve iyiliğe ait insan kavramsallaşmalarını bütünleştirmek için oluşturulmuş bir varsayım değildir; o, bu kainat dışavurumlarının tümünün kökenini aldığı derin sevigi kişiliğidir. (…) 196:3.24

 

 

Sevgi, Gerçeklik, Güzellik ve İyilik Hakkında:

 

Gerçeklik tutarlı, güzellik çekici, iyilik istikrar sağlayıcıdır. Ve, özü gerçek olan bu değerler insan deneyimlerinde eş güdümlü hale gelince, sonuç, bilgelik tarafından belirlenen ve sadakat tarafından nitelenen sevginin yüksek bir düzeyi olur. (…) 2:7.12

Güzellik, ritim ve ahenk, ussal olarak birliktelik halinde olup birbirlerine benzemektedirler. Doğruluk, gerçek ve ilişki, ussal olarak, birbirinden ayrılamaz nitelikte olup, güzelliğin felsefi kavramsallaşmaları vasıtasıyla ilişkilendirilebilirler. İyilik, doğruluk ve adalet, felsefi olarak, birbirleri ile ilişkili olup, ruhsal olarak, yaşayan gerçeklik ve kutsal güzellik ile sımsıkı bağlanabilir. 44:7.2

Ruhsallık, tek seferde; bir kişinin Tanrı’ya olan yakınlığının göstergesi ve akran varlıklarına olan yararlığının ölçüsüdür. (…) 100:2.4

İyilik; yaşayan, göreceli, her zaman ilerleyen, her durumda kişisel bir deneyim olup, gerçeklik ve güzelliğin kavrayışıyla sonsuza kadar ilişkilidir. (…) 132:2.7

 

(…) İnsan doğruluğu aradığında, kutsal bir biçimde gerçek olanı amaçlar. 2:7.4

(…) Gerçeklikle insan güzelliğe erişip, ruhsal sevgi ile iyiliğe yükselir. 103:9.10

Bilgiye ancak paylaşılarak sahip olunur; bilgi, bilgelik tarafından korunup, derin sevgiyle toplumsallaşır. 48:7.28

Derin sevgi, komşunuzu kendiniz gibi severken Tanrı’ya olan yüce bağlılık olarak — krallık içinde yaşamanın kuralıdır. 142:1.4