Urantianın Kitabı
135. Makale
Vaftizci Yahya
135:0.1 (1496.1) VAFTİZCİ YAHYA, bir önceki yılın Nisan ayında Cebrailin Elizabete vermiş olduğu söz uyarınca, M.Ö. 7.yılda, Martın 25inde dünyaya gelmişti. Beş ay boyunca Elizabet, Cebrailin ziyaretini sır olarak saklamıştı; ve, bunu eşi Zekeriyaya söylediğinde, Zekeriya fazlasıyla sıkıntı içine düşmüş olup, ancak, Yahyanın doğumundan yaklaşık olarak altı hafta önce görmüş olduğu olağandışı bir rüyadan sonra eşinin hikâyesine bütünüyle inanmıştı. Cebrailin Elizabete olan ziyareti ve Zekeriyanın rüyası dışında, Vaftizci Yahyanın doğumu ile ilişkili olağandışı ve olağan-ötesi hiçbir şey gerçekleşmemişti.
135:0.2 (1496.2) Sekizinci günde, Yahya, Musevi âdetine uyarınca sünnet edilmişti. O, Kudüsün yaklaşık altı buçuk kilometre batısında Yehuda Şehri olarak bu günlerde bilinmekte olan küçük bir köyde, gün be gün ve yıl be yıl olağan bir çocuk olarak yetişti.
135:0.3 (1496.3) Yahyanın öncül çocukluğunda en büyük öneme sahip olay, ebeveynleri eşliğinde, İsa ve Nasıra ailesine olan ziyaretti. Bu ziyaret, Yahyanın bu zaman zarfında altı yaşından biraz daha büyük olduğu, M.Ö. 1.yılda, Haziran ayı içinde gerçekleşmişti.
135:0.4 (1496.4) Nasıradan geri döndükten sonra, Yahyanın ebeveynleri ufaklığın düzenli eğitimine başlamıştı. Bu küçük köyde hiçbir sinagog okulu bulunmamaktaydı; bir din adamı olarak Zekeriya, oldukça iyi eğitim almış haldeydi, ve Elizabet, ortalama bir Yehuda kadınından daha iyi eğitimliydi; o da, Harunun kızlarından gelen bir soya ait olarak, din-adamlığı kurumunun bir parçasıydı. Yahya tek bir çocuk olduğu için, onlar, kendisinin zihinsel ve ruhsal eğitimi üzerinde büyük bir zaman harcamışlardı. Zekeriya, vaktinin büyük bir kısmını oğluna ders vererek adamayabilmesi için Kudüsdeki mabette yalnızca kısa süren ayinlerde bulunmaktaydı.
135:0.5 (1496.5) Zekeriya ve Elizabet, içinde koyun yetiştirdikleri küçük bir çiftliğe sahiplerdi. Onlar neredeyse hiçbir biçimde, bu arazi üzerinden geçimlerini sağlayamamıştı; ancak, Zekeriya, din-adamlığına ayrılmış olan tapınak kaynaklarından düzenli bir destek almaktaydı.
1. Yahyanın Nazir Oluşu
135:1.1 (1496.6) Yahyanın on dört yaşında mezun olacağı hiçbir okulu bulunmamaktaydı; ancak, onun ebeveynleri bu seneyi, resmi Nazir andında bulunması için uygun yıl olarak seçmişlerdi. Bunun uyarınca, Zekeriya ve Elizabet oğullarını, Lut Gölünün aşağısında bulunan Engediye götürdü. Burası, Nazir kardeşliğinin güney ana merkeziydi; ve, orada, ufaklık bu düzeye, olması gerektiği gibi ve tüm ciddiyetiyle katıldı. Bu törenlerden, ve, bilinci kaybettiren tüm içeceklerden uzak durmanın, vücudun her türlü tüyünü uzatmanın ve ölüye dokunmaktan sakınmanın sözlerinde bulunduktan sonra, aile; Yahyanın, bu Nazire yeminlerinde bulunanlar için gerekli olan bağışında bulunmayı huzurunda tamamladığı yer olan Kudüse geçti.
135:1.2 (1496.7) Yahya, Samson ve tanrı-elçisi Samuel olarak, görkemli öncüllerine içirilmiş olan aynı yaşam antlarında bulunmuştu. Bir yaşam Naziri, arındırılmış ve kutsal bir kişilik olarak görülürdü. Museviler bir Nazire, neredeyse, yüksek bir din-adamına gösterilen saygı ve huşu ile bakmaktaydı; ve, bu durum, yaşam boyunca kutsal bir biçimde adanmış olan Nazirlerin, en başından beri, yüksek din-adamları haricinde, mabet içindeki en kutsal olan yerlere girmelerine izin verilmiş tek topluluk olması dolayısıyla, garip değildi.
135:1.3 (1497.1) Yahya Kudüsden eve, babasının koyunlarına bakmak ve soylu bir karaktere sahip güçlü bir insan haline gelen bir biçimde büyümek için geri dönmüştü.
135:1.4 (1497.2) On altı yaşına geldiğinde, Yahya, İlyas hakkında yapmış olduğu okumaların bir sonucu olarak, Karmel Dağlı tanrı-elçisinden fazlasıyla etkilenmiş olup, onun kıyafet tarzını benimsemeye karar vermişti. Bu günden itibaren, Yahya her zaman, deri bir kuşağın çevrelediği tüylü bir elbise giymişti. On altı yaşında, bir metre seksen santimden uzun ve neredeyse tamamen büyümüş haldeydi. Dalgalı saçıyla ve alışık olunmayan türdeki elbisesiyle, o gerçekten de, resmi çizilesi bir gençti. Ve, onun ebeveynleri, söz verilmiş bir evlat ve yaşam boyu bir Nazir olarak, bu, tek olan oğullarından büyük şeyler beklemekteydi.
2. Zekeriyanın Ölümü
135:2.1 (1497.3) Birkaç ay süren bir hastalıktan sonra, Zekeriya, Yahya on sekizini henüz yeni geçmişken, M.S. 12.yılda Temmuz ayında yaşamını yitirdi. Bu Yahya için fazlasıyla utandırıcı bir dönemdi, çünkü Nazir yemini bir ölüyle olan iletişimi, kişinin kendi ailesi bile olsa yasaklamaktaydı. Her ne kadar Yahya, ölünün tecrit edilişi ile ilgili verdiği yeminin sınırlamalara uymaya çabalamışsa da, Nazir düzeyine tamamiyle itaatkâr bulunduğu konusunda kuşku duymuştu; bu nedenle, babasının defnedilişinden sonra, kadınların bahçesindeki Nazir köşesinde arınması için feda sunumlarında bulunduğu yer olan Kudüse gitmişti.
135:2.2 (1497.4) Bu yılın Eylül ayında, Elizabet ve Yahya, Meryem ve İsayı ziyaret etmek için bir yolculukta bulunmuşlardı. Yahya, yaşam görevinde yeni bir şeyde bulunak için aklını daha yeni hazır hale getirmişti; ancak, o, yalnızca İsanın sözleriyle değil aynı zamanda onun oluşturmuş olduğu örnek ile, eve geri dönmesi, annesine bakması ve Yaratıcının vaktinin gelişini beklemesi yönünde uyarılmıştı. Bu keyifli ziyaretin sonunda İsa ve Meryeme elveda ettikten sonra, Yahya, Ürdün vadisindeki vaftiz olayına kadar İsayı bir daha görmemişti.
135:2.3 (1497.5) Yahya ve Elizabet evlerine geri dönüp, gelecek için tasarımlarda bulunmaya başladılar. Yahya tapınak kaynaklarından kendisinin alacaklı olduğu din-adamlığı desteğini kabul etmeyi reddettiği için, onlar iki yılın sonunda, evleri hariç her şeylerini yitirmişlerdi; böylece, onlar, koyun sürüsüyle birlikte güneye gitmeye karar vermişlerdi. Bunun uyarınca, Yahyanın yirminci yaşında olduğu yaz, Hebrona olan taşınmalarına şahit olmuştu. Tarafınızdan Yehudanın derinlikleri olarak adlandırılan yerde Yahya, Engedide Lut Gölüne dökülen büyük bir nehre bağlı bir ırmak boyunca koyunlarını yetiştirdi. Engedi sakinlerinin bu topluluğu; yalnızca yaşam boyu Nazarilerini ve onların belli bir süreliğine kutsal olarak adanmış bireylerinden değil, bu bölgede sürüleri ile toplanmış ve Nazari kardeşliği ile dostane biçimde bütünleşmiş olan katı münzevi hayatını tercih etmiş sayısız diğer sürü sahiplerinden oluşmaktaydı. Onlar yaşamlarını, koyun yetiştirerek ve varlıklı Musevilerin bu düzeye vermiş olduğu hediyelerle idame ettirmişlerdi.
135:2.4 (1497.6) Zaman ilerledikçe, Yahya, Hebrona daha az sıklıkla geri dönerken, Engediye daha sık gerçekleşen ziyaretlerde bulunmaktaydı. O Nazarilerin çoğunluğundan o kadar bütüncül bir biçimde farklıydı ki, bu kardeşlik ile sosyal olarak bütünleşmek ona oldukça zor gelmekteydi. Ancak, o, Engedi topluluk sakinlerinin sayılan önderi ve başı olan Abneri fazlasıyla beğenmekteydi.
3. Bir Çobanın Yaşamı
135:3.1 (1497.7) Bu küçük ırmağın vadisi boyunca, Yahya; içinde, koyunlardan ve keçilerden oluşan sürülerini izleyebileceği ve onları gözetleyebileceği, taşların üst üste konulmasından oluşmuş kaya sığınakları ve gece ağıllarından bir düzineden fazla inşa etmişti. Yahyanın bir çoban olarak yaşamı, kendisine düşünmek için büyük bir zaman tanımıştı. O fazlasıyla; Şabat ayinleri için Engediye indiği zamana ek olarak Hebrona annesini görmek ve koyun satmak için ziyaretlerde bulunduğunda sürülere bakan, ve kendisinin de bir biçimde evlat edinmiş olduğu, Beth-zurlu öksüz bir ufaklık olan Ezda ile konuşmaktaydı. Yahya ve genç; koyun eti, keçi sütü, yaban balı ve bu bölgenin yenilebilen çekirgeleriyle beslenen bir biçimde, oldukça basit bir hayat yaşamıştı. Onların bu, sürekli tekrar eden yiyecek listesi, zaman zaman Hebron ve Engediden getirilmiş olan erzaklarla desteklenmişti.
135:3.2 (1498.1) Elizabet Yahyayı sürekli olarak, Filistinde ve dünyada yaşananlar hakkında bilgilendirmekteydi; ve, onun, eski dünya düzeni sonlanmak üzere olduğunda vaktinin hızla yaklaşmakta olduğuna dair yargısı gittikçe derinleşti; kendisinin, cennetin krallığı olarak, yeni bir çağın yaklaşımının habercisi haline gelecek olduğuydu. Bu keskin hatlara sahip olan çoban, Danyal Peygambere ait yazıtları fazlasıyla benimsemiş bir eğilim göstermekteydi. O; Babilden başlayarak, daha sonra Fars, Yunan ve nihai olarak Roma imparatorluğuna kadar dünyanın büyük krallıklarının tarihini temsil etmiş olan, zamanında ilk olarak Zekeriyanın kendisine anlatmış olduğu, Danyalın tasviri olan büyük rüyayı bin kere okumuştu. Yahya; Romanın hali hazırda, temelleri sağlam ve kuvvetli bir bütünlük içerisinde bulunan bir imparatorluk haline gelemeyecek düzeyde çok uluslu insan topluluklardan ve ırklardan meydana geldiğini görmüştü. O, Romanın bu dönemde bile, Suriye, Mısır, Filistin ve diğer vilayetler halinde bölünmüş olduğuna inanmıştı; ve, bunun sonrasında o şu metni daha ilgili bir biçimde okumuştu: bu kralların zamanlarında, cennetin Tanrısı, hiçbir zaman yıkılmayacak olan bir krallığı kuracaktır. Ve, bu krallık, başka bir insan topluluğun olmayacak, ama bahse konu bu krallıkların tümünü parçalara ayırıp, onları yok edecektir; ve, o sonsuza kadar varlığını sürdürecektir. Ve, ona; egemenlik ve ihtişam, ve, tüm insan topluluklarının, milletlerin ve dillerin kendisine hizmet etmesi gereken bir krallık verilmişti. Onun egemenliği, geçmeyecek biçimde, sonsuza kadar sürecek bir egemenliktir; ve, onun krallığı hiçbir zaman yok edilmeyecektir. Ve, krallık ve egemenlik, ve tüm cennet altında bu krallığın yüceliği; krallığı sonsuza kadar sürecek bir krallık olan ve tüm egemenliklerin kendisine hizmet ve itaat etmesi gereken, En Yüksek Unsurun azizlerinin sahip olduğu insanlara verilecektir.
135:3.3 (1498.2) Yahya, hiçbir zaman; İsa hakkında ebeveynlerinden duyduklarının ve Yazıtlarda okumuş olduğu bu metinlerin yarattığı kafa karışıklığını bütüncül bir biçimde aşmaya yetkin olamamıştı. Danyalda şunu okumuştu: Ben gece rüyalarımda, bir de ne olsun, İnsan Evladı gibi cennetin bulutlarıyla gelmiş birini gördüm, ve bu kişiye egemenlik ve ihtişam ve krallık verilmişti. Ancak, tanrı-elçisinin bu sözleri, ebeveynlerinin kendisine öğretmiş olduğu şeyler ile uyuşmamaktaydı. Ne de o İsa ile, on sekiz yaşındayken gerçekleştirdiği ziyaret sürecinde, Yazıtlarda geçen bu ifadeler üzerine konuşmuştu. Bu kafa karışıklığına rağmen, yaşadığı şaşkınlık süreci boyunca annesi Yahyayı; uzak kuzeni olan Nasıralı İsanın gerçek Mesih olduğu, onun Davudun tahtında oturmak için gelmiş olduğunu ve kendisinin (Yahyanın) İsanın öncül habercisi ve başlıca destekçisi haline geleceği üzerine teskin etmişti.
135:3.4 (1498.3) Romanın ahlaki olmayan davranışları ve ahlak yoksunu niteliğininkine ek olarak imparatorluğun ahlakı görmezden gelişi ve ahlak bakımından kısır koşulları hakkında duymuş olduğu şeylerden, Hirodes Antipa ve Yehudanın valilerinin kötü eylemlerinden bildikleri kadarıyla, Yahya, çağın sonunun gelmekte olduğuna inanma eğilimine sahipti. Doğanın bu keskin hatlara sahip ve soylu çocuğuna göre, dünya, cennetin krallığı olarak insan çağının sonu ve yeni ve kutsal çağın başlangıcı için hazırdı. Yahyanın kalbinde, kendisinin eski tanrı-elçilerinin sonuncusu ve yenilerinin ilki olduğuna dair bir his büyümüştü. Ve, o önemli derecede, yola çıkıp, tüm insanlara şunu duyurmak için büyüyen bir arzuyla yanıp tutuşur haldeydi: Tövbe et! Tanrı ile doğru olana gel! Sona hazırlan; cennetin krallığı olarak, dünya olaylarının yeni ve ebedi düzeyinin ortaya çıkışı için kendinizi hazırlayın.
4. Elizabetin Ölümü
135:4.1 (1499.1) M.S. 22.yılda, Ağustos ayının 17sinde, Yahya yirmi sekiz yaşındayken, annesi aniden yaşamını yitirdi. Kişinin kendi ailesini bile içine alır halde ölümle iletişimde bulunmaya dair Nazir düzeyinin sınırlamalarının bilincinde olarak Elizabetin arkadaşları, Yahyaya göndermeden önce Elizabetin defnedilişi için tüm düzenlemeleri gerçekleştirmişlerdi. Annesinin ölüm haberini alınca, Yahya Ezdaya, sürülerini Engediye götürmesini emredip, Hebronun yolunu tutmuştu.
135:4.2 (1499.2) Annesinin cenazesinden Engediye geri dönerken, sürülerini kardeşliğe sunup, bir mevsim boyunca, süresince oruç tutan ve dua eden bir biçimde elini dış dünyadan çekmişti. Yahya yalnızca, kutsallığa olan eski yaklaşım yöntemlerini bilmekteydi; o sadece, İlyas, Samuel ve Danyal gibilerinin kayıtlarını bilmekteydi. İlyas, onun bir tanrı-elçisine dair idealiydi. İlyas, İsrailin bir tanrı-elçisi olarak görülebilecek öğretmenlerinin ilkiydi; ve, Yahya gerçekten de, İlyasın cennetin bu uzun ve görkemli kuşağının ilki olduğuna inanmaktaydı.
135:4.3 (1499.3) İki buçuk yıl boyunca Yahya Engedide yaşamıştı; ve, o kardeşliğin çoğunu, çağın sonunun çok yakında olduğuna ikna etmişti; cennetin krallığı yakın bir zamanda ortaya çıkacakidi. Ve, onun öncül öğretilerinin tümü; Musevi milletinin, Musevi-olmayan yöneticilerin baskısından söz verilmiş kurtarıcısı halindeki, bugünün Musevi düşüncesine ve Mesih kavramsallaşmasına dayanmaktaydı.
135:4.4 (1499.4) Bu süreç boyunca, Yahya, Nazire düzeyinin Engedi evinde bulmuş olduğu kutsal yazıtların büyük bir kısmını okumuştu. O özellikle, bahse konu bu döneme göre en yakın zamanda gelmiş tanrı-elçileri olarak, İlyas ve Malakiden etkilenmişti. O, İlyasın kitabının son beş kısmını tekrar tekrar okumuş olup, bu kâhinlere inanmıştı. Bunun sonrasında o, Malakinin şu metnini okurdu; Dikkatlice bak, Koruyucunun büyük ve korku duyulası günü gelmeden önce size peygamber İlyası göndereceğim; ve, o, benim yeryüzüne gelip, dünyayı bir lanet ile cezalandırmamam için, babaların kalplerini çocuklara ve çocukların kalplerini babalarına döndürecektir. Ve, başlı başına Malakinin bu sözü, İlyasın bünyesinde korku içindeki Yahyanın, krallığın gelmekte oluşunu duyurmak için atılmasından ve yaklaşmakta olan gazaptan kaçmaları için akran Musevilerini ikna etmeye çalışmasından geri dönmesini sağlardı. O, İlyas olmadığını bilmekteydi. Malaki ne demek istemişti? Kehanet birebir gerçeği mi anlatmaktaydı, yoksa mecazi bir anlamı mı ifade etmekteydi? Gerçeği nasıl bilebilirdi? O sonunda; tanrı-elçilerinin ilki İlyas olarak adlandırıldığı için, bilinecek sonuncusunun da, nihai olarak, aynı isimle çağrılacağını düşünmeye cüret etti. Yine de, o, kendisini bir kez dahi olsun İlyas olarak adlandırmasına engel olmaya yeterli kuşkular olarak, şüphelere sahipti.
135:4.5 (1499.5) Yahyanın, çağdaşlarının günahlarına ve ahlaki olmayan davranışlarına karşı doğrudan ve hiçbir sakınca görmeyen saldırı yöntemlerini üstlenmesine neden olan şey İlyasın etkisiydi. O İlyas gibi giyinmeye çalıştı; ve, İlyas gibi konuşmaya çaba sarf etti; her bir dış yönden, o, eskilerin tanrı-elçisi gibiydi. O, doğanın böyle bir gözü kara ve resmi çizilesi evladıydı, doğruluğun böyle bir korkusuz ve cüretkâr duyurucusuydu. Yahya okuma yazması olmayan biri değildi, Musevi kutsal yazıtlarını oldukça iyi bilmekteydi; ancak, neredeyse hiçbir biçimde kültürel olarak yetişmemiş haldeydi. O açık bir düşünür, güçlü bir konuşmacı ve ateşli bir eleştiriciydi. O neredeyse hiçbir biçimde, çağı için bir örneği oluşturmaktaydı; ancak, o, bu çağa karşı etkileyici bir itirazdı.
135:4.6 (1499.6) En sonunda o, Tanrının krallığı olarak yeni bir çağı duyurmanın yöntemini oluşturdu; o, kendisinin Mesihin habercisi haline geleceğinde nihai olarak karar kıldı; tüm kuşkuları atıp, bir kamu duyurucusu olarak kısa ancak muhteşem sürecine başlamak için M.S. 25.yılda, Mart ayının bir gününde Engediden ayrıldı.
5. Tanrının Krallığı
135:5.1 (1500.1) Yahyanın iletisini anlamak için, eylem sahnesine çıkmış olduğu dönemdeki Musevi insanlarının düzeyi esas alınmalıdır. Yaklaşık olarak yüz yıl boyunca, tüm İsrail bir kafa karışıklığı içerisindeydi; onlar, Musevi-olmayan derebeyi yöneticileri altındaki aralıksız süregelen itaatkâr durumlarını açıklayamamaktaydılar. Musa, doğruluğun her zaman refah ve güç ile ödüllendirildiğini öğretmemiş miydi? Onlar Tanrının seçilmiş insan topluluğu değiller miydi? Neden Davudun tahtı terk edilmiş halde ve boş durmaktaydı? Musa inanç-savlarının ve tanrı-elçilerinin yönergeleri ışığında, Museviler, uzun süredir devam etmekte olan mili umutsuz durumlarını açıklamakta zorluk çekmekteydi.
135:5.2 (1500.2) İsa ve Yahyanın dönemlerinden yaklaşık olarak yüz yıl önce, kıyamet-güncüler olarak, Filistinde dini öğretmenlerin yeni bir okulu oluşmuştu. Bu yeni öğretmenler zamanla; milletin günahları için bir cezayı ödemekte olduklarının temelinde, Musevilerin çekmiş oldukları sıkıntıları ve yaşadıkları küçük düşürülmeyi açıklayan bir inanış sistemi geliştirdiler. Onlar, eski dönemlerin Babil ve diğer tutsaklıklarını açıklamaya bağlanmış çok iyi bilinen gerekçelere geri dönmüşlerdi. Ancak, kıyamet-güncüler böyle düşünürlerken, İsrailin metin olması gerektiğini söylemekteydiler; başlarına gelmiş sıkıntının günleri neredeyse sonlanmaktaydı; Tanrının seçilmiş insan topluluğunun terbiyesi bitmek üzereydi; Tanrının Musevi-olmayan yabancılara karşı sabrı tükenmekteydi. Roma idaresinin sonu; bu çağın sonu, ve bir bakımdan, dünyanın sonu ile eş anlama gelmekteydi. Bu yeni öğretmenler fazlasıyla, Danyalın tahminlerine dayanmaktaydı; ve, onlar tutarlı bir biçimde, yaratımın nihai aşamasına geçmekte olduğunu öğretmişlerdi; bu dünyanın krallıkları, Tanrının krallığı haline gelmek üzereydi. Dönemin Musevi aklı için bu, hem Yahya hem de İsanın öğretileri boyunca geçmekte olan cennetin krallığı olarak bahse konu fazın içermiş olduğu anlamdı. Filistin Musevileri için cennetin krallığı ifadesi, sadece tek bir anlama gelmekteydi: içinde, Tanrının (Mesihin) yeryüzünün milletlerini, Senin iraden yeryüzünde, gökyüzünde olduğu gibi yerine getirilecektir ifadesinde olduğu gibi tıpatıp gökyüzünde gerçekleştirdiği haliyle gücün kusursuzluğunda yönettiği mutlak bir nitelikteki doğru devlet idi.
135:5.3 (1500.3) Yahyanın döneminde, tüm Museviler bekler bir halde şu soruyu sormaktaydı: Ne kadar yakın zaman içerisinde krallık gelecek? Musevi-olmayan milletlere ait idarenin sonunun yaklaşmakta olduğuna dair genel bir his bulunmaktaydı. Musevi topluluğunun tamamı boyunca, çağlardır duyulmakta olan arzunun nihai bir biçimde gerçekleşiminin, bu neslin yaşam süreci içinde ortaya çıkacağına dair canlı bir ümit ve kararlı bir beklenti mevcuttu.
135:5.4 (1500.4) Her ne kadar Museviler, gelmekte olan krallığın doğası üzerindeki tahminlerinde fazlasıyla farklılık göstermiş olsa da, bu olayın yaklaşmakta olduğuna, çok yakın olduğuna, hatta bugün veya yarın gerçekleşeceğine dair inanışlarında tıpatıp aynılardı. Eski Ahiti okumuş olan birçok kişi, kelimenin tam anlamıyla, Filistinde yeni bir kralı, düşmanlarından kurtulmuş ve Kral Davudun varisi olan, ve kısa bir süre içerisinde tüm dünyanın haklı ve doğru yöneticisi olarak tanınacak, Mesihin önderliğindeki yenilenmiş bir Musevi milletini bekler bir halde aramıştı. Her ne kadar daha küçük olsa da, dindar Musevilerin diğer bir topluluğu, Tanrının bu krallığına dair çok fazlasıyla farklı olan bir görüşü benimsemişti. Onlar, gelen krallığın bu dünyada olmadığını, dünyanın kendisine ait belirli bir sona yaklaşmakta olduğunu ve yeni bir gökyüzü ve yeni bir yeryüzünün Tanrının krallığının oluşumundan önce ona işaret eder halde ortaya çıkacağını öğretmişlerdi; bu krallık sonsuza kadar sürecek olan bir egemenlik olacaktı, günah sona erecekti ve bu yeni krallığın vatandaşları sonsuz mutlulukları keyifle deneyimler halde ölümsüz olacaklardı.
135:5.5 (1500.5) Herkes, dünya üzerinde bu yeni krallığın kuruluşunun öncesinde kökten gerçekleşecek belirli bir ayrıştırma veya saflaştırma disiplinin gerekecek oluşunda hem fikirdi. Bunu kelimenin tam anlamıyla görenler, inanmayanların tümünü ortadan kaldırmakla sonuçlanacak dünya-çapındaki bir savaşı öğretmişlerdi; bunun karşısında ise, inananların evrensel ve ebedi olan bir zaferi kolayca elde edeceklerine inanmaktalardı. Ruhaniyet temelinde bakanlar ise; doğru olmayanları fazlasıyla hak etmiş oldukları cezalandırılmanın ve nihai yok oluşun düzeyine indirecek, aynı zamanda da, seçilmiş insan topluluğuna ait inanmakta olan azizleri, Tanrının adıyla kurtarılmış milletleri yönetecek İnsan Evladının onurunun ve yönetim yetkisinin yüksek düzeylerine çıkaracak olan Tanrının büyük yargısıyla ortaya çıkacağını öğretmişlerdi. Ve, adı geçen bu son topluluk, yeni krallığın akran topluluğuna birçok dindar Musevi-olmayanın kabul edilebileceğine bile inanmaktaydı.
135:5.6 (1501.1) Musevilerden bazıları, Tanrının muhtemel bir biçimde bu yeni krallığı doğrudan ve kutsal müdahale ile oluşturabileceği görüşünü benimsedi; ancak, çok büyük bir çoğunluk, Mesih olarak belirli bir temsilci aracılığı ile araya gireceğine inanmıştı. Ve, bu, Yahya ve İsanın nesline ait Musevilerin akıllarında, Mesih kavramının içerebileceği tek mümkün anlamdı. Mesih herhangi bir biçimde, sadece Tanrının iradesini öğretmiş veya doğru yaşamın gerekliliğini duyurmuş olan birine karşılık gelmemekteydi. Tüm bu kutsal bireylere, Museviler tanrı-elçisi unvanını vermişlerdi. Mesih, bir tanrı-elçisinden çok daha fazlası olacaktı; Mesih, Tanrının krallığı olarak, yeni krallığın oluşumunu sağlayacaktı. Bunu gerçekleştirmede başarısız olan herhangi bir kişi, geleneksel Musevi duyuşu bakımından Mesih olamazdı.
135:5.7 (1501.2) Bu Mesih kim olabilirdi? Tekrar edilmesi gerekirse, Musevi öğretmenler farklılık göstermekteydi. Yaşça büyük olanlar, Davudun oğluna dair inanç savına bağlı haldeydiler. Yeni olanlar; yeni krallık bir cennetsel krallık olduğu için, yeni yöneticinin, uzunca bir süredir cennette Tanrının sağ kolunda oturmuş olan biri halinde, bir kutsal kişilik de olabileceğini öğretmişlerdi. Ve, garip görünebilirse de, yeni krallığın yöneticisini bu şekilde düşünmüş olanlar, kendisini; sadece bir insan olarak, bir insan Mesihi halinde değil, ancak, yeni hale getirilmiş dünyanın yöneticiliğini bu şekilde üstlenmek için uzunca bir süredir bekler konumda tutulmakta olan bir cennetsel Prens olarak bir Tanrı Evladı halindeki İnsan Evladı konumunda görmüşlerdi. Bu, Yahya Tövbe et, cennetin krallığı yakın! biçiminde duyurusunda bulunduğunda, Musevi dünyasının dini arka planıydı.
135:5.8 (1501.3) Yahyanın gelmekte olan krallığa dair duyurusunun, kendisinin tutkulu duyurusunu dinlemiş olanların akıllarında yarım düzineden az olmayan farklı anlama sahip oluşu böylece açığa çıkmaktadır. Ancak, Yahyanın kullandığı ifadelere hangi anlamı yakıştırdıklarından bağımsız olarak, Musevi krallığını beklemekte olanlara ait bu çeşitli topluluğun her biri; dinleyicilerinden fazlasıyla dini ciddiyet içerisinde gelecek gazaptan kaçmalarını talep eden, doğruluğun ve tövbenin bu içten, istekli ve henüz yeterince seçkin olmayan ancak olumlu bir şeyi gerçekleştiren duyurucunun duyurmuş oldukları şeylere ilgi duymuşlardı.
6. Yahyanın Duyurusuna Başlaması
135:6.1 (1501.4) M.S. 25.yılda, Mart ayının başında, Yahya, Yeşu ve İsrail çocuklarının söz verilmiş topraklara ilk girdiklerinde geçmiş olduğu ilk çağ sığ ırmağı olan, Erihanın karşısındaki Ölü Denizin batı sahili etrafında Ürdün nehrine kadar seyahat etmişti; ve, nehrin diğer tarafına geçerek, o, sığ ırmağa olan girişin yakınında kendisini yerleşik hale getirmiş olup, nehir boyunca geliş ve gidiş yönünde geçmekte olan insanlara duyurusunda bulunmaya başladı. Bu, Ürdün geçişlerinin tümü içinde en sık gerçekleştirilmiş olanıydı.
135:6.2 (1501.5) Yahyayı duymuş olanların tümü için, kendisinin bir duyurucudan fazlası olduğu barizdi. Yehudanın derinliklerinden gelmiş olan bu tuhaf kişiyi dinleyenlerin çok büyük bir kısmı, bir tanrı-elçisinin sesini duymuş olduklarına inanan bir biçimde ayrılmışlardı. Bu ümitsiz ve bekler haldeki Musevilerin ruhlarının, bu türden bir olgu karşısında derince bir biçimde etkilenmelerine şaşmamak gerekir. Musevi tarihinin tümü içinde İbrahimin dindar çocukları hiçbir zaman, bundan daha fazla İsrailin acılarının dinmesini arzulamamış veya bundan daha tutkun bir biçimde krallığın eski haline getirilişinin beklentisi içinde olmamışlardı. Musevi tarihinin tümü içinde Yahyanın cennetin krallığı yakında iletisi, hem de o kadar gizemli bir biçimde Ürdün ırmağının bu güney geçişinin kıyısında ortaya çıkarken, bu kadar derin ve evrensel bir ilgide bulunamazdı.
135:6.3 (1502.1) O, Amos gibi, sürücülükten gelmekteydi. Eskinin İlyası gibi giyinmiş olup, uyarılarını hararetle söyleyip, geleceğe dair olumsuz yaşanacakları İlyasın ruhaniyeti ve gücüyle yağdırmıştı. Yolcular Ürdün boyunca onun duyurusuna dair haberleri dışa doğru taşırlarken, bu tuhaf duyurucunun tüm Filistin boyunca kudretli bir devinim yaratması şaşırtıcı değildir.
135:6.4 (1502.2) Bu Nazir duyurucusunun gerçekleştirmiş olduğu eylemlerde daha da başka, yeni bir nitelik bulunmaktaydı. O, günahların bağışlanması için Ürdündeki inananlarının her birini vaftiz etmişti. Her ne kadar vaftizde bulunma Museviler arasında yeni bir tören olmamışsa da, onlar hiçbir zaman, Yahyanın bu aşamada kullandığı biçimde uygulandığını görmemişlerdi. Bu uygulama uzunca bir süredir, yakın zamanda Museviliği benimsemiş olan yabancıların mabedin dış bahçesi topluluğuna kabul edilişinde kullanılmaktaydı; ancak, hiçbir zaman Musevilerin kendilerinden, tövbenin vaftizine başvurmaları istenmemişti. Yahyanın duyurusuna ve vaftizine başladığı an ile Hirodes Antipanın emriyle tutuklanması ve hapsedilişi arasında yalnızca on beş ay geçmişti; ancak, bu kısa süre içinde o, yüz binden fazla tövbekârdan fazlasını vaftiz etmişti.
135:6.5 (1502.3) Yahya, kuzeye Ürdün vadisine olan çıkışından önce Bethani sığ ırmak geçişinde dört ay duyuruda bulunmuştu. Bazıları meraklı ancak çoğu samimi ve ciddi olan on binlerce dinleyici, Yehuda, Perea ve Samarianın tüm bölgelerinden kendisini dinlemek için gelmişti. Hatta birkaç kişi Celileden bile gelmişti.
135:6.6 (1502.4) Bu yılın Mayıs ayında, Yahya hala vaktini Bethani sığ ırmak geçişinde geçirmekteyken, din-adamları ve Leviler, onun kendisini Mesih olarak ilan edip etmediğini sormak için bir araştırma heyeti göndermişlerdi. Yahya bu sorulara şunu söyleyerek yanıt vermişti: Gidin ve sizden sorumlu olan üstlerinize söyleyin ki, Tanrının yolunu hazırlayın, Tanrımız için onu dümdüz yapın diyen bir tanrı-elçisinin sözü olarak ıssızlarda haykırmakta olan birinin sesini duyduğunuzu söyleyin. Her vadi doldurulup, her dağ ve tepe dümdüz hale getirilecek; inişli çıkışlı araziler bir düzlük haline gelirken, engebeli yerler pürüzsüz bir vadi olacak; ve, her beden, Tanrının kurtuluşunu görecek.
135:6.7 (1502.5) Yahya cengâver ancak ince düşünce ve tasarıma sahip olmayan bir duyurucuydu. Ürdün nehrinin batı kıyısında duyurusunu ve vaftizini gerçekleştirdiği bir gün, Ferisilerden bir topluluk ve Sadukilerden belli bir sayıdaki kişi Yahyaya gelip, vaftiz için kendisini sundular. Onların suya batımlarını yönlendirmeden önce, bu kalabalığa bir topluluk olarak hitaben şunu söylemişti: Sizi, engerek yılanlarının ateşi görüp kaçışı gibi, gelen gazaptan kaçmanızı kim uyardı? Ben sizleri vaftiz edeceğim, ancak eğer günahlarınız bağışlanırsa, içten tövbeye layık meyveleri vermeniz konusunda sizleri uyarıyorum. O İbrahimin babanız olduğunu söylemeyin bana. Ben, İbrahime layık çocukları yetiştirmenizden önce Tanrının burada on iki taştan aynısını yapabilmeye muktedir olduğunu haykırıyorum. Ve, şimdi bile balta, ağaçların tam da köklerinde durmaktadır. İyi meyveyi vermeyen her ağaç, kesilmeye ve ateşe verilme nihai sonuna sahiptir. (Bahsedilen on iki taş, söz verilmiş topraklara ilk girişlerinde tam da bu noktada on iki kabilenin geçişini anmak için Yeşu tarafından oluşturulmuş meşhur hatırlatıcı taşlardı.)
135:6.8 (1502.6) Yahya takipçileri için; süresi boyunca, yeni yaşamlarının detayları hakkında bilgilendirmede bulunduğu ve birçok sorularını cevaplamaya çalıştığı dersler vermişti. O öğretmenlere, öğretimlerini, kanunda yazılanlara ek olarak ruhaniyet hakkında da gerçekleştirmelerini tavsiye etmişti. O, zenginin fakiri beslemesini öğretmişti; vergi toplayıcılarına şunu söylemişti: Sizlere söylenenden fazlasını zorla almayın. Askerlere şunu söylemişti: Zorbalık yapmayın ve hiçbir şeyi doğru olmayan biçimlerde talep etmeyin aylıklarınızla tatmin olun. Bunun yanında da herkese şunun tavsiyesinde bulunmuştu: Çağın onu için hazırlanın cennetin krallığı yakında.
7. Yahyanın Kuzeye olan Seyahati
135:7.1 (1503.1) Yahya hala, gelen krallık ve onun krallı hakkında kafası karışık düşüncelere sahipti. Daha fazla duyurdukça, kafası daha karışık hale gelmişti; ancak, gelen krallığın doğasına dair bu ussal belirsizlik, hiçbir zaman, krallığın doğrudan bir biçimde ortaya çıkışının kesinliğine dair yargısını en ufak ölçüde bile azaltmadı. Aklı içinde Yahya bocalamış olabilirdi, ancak ruhaniyeti içerisinde bu hiçbir zaman olmadı. O, gelmekte olan krallığa dair hiçbir kuşkuyu taşımamaktaydı; ancak, o, İsanın bu krallığın yöneticisi olup olmayacağından hiç de emin değildi. Yahya, Davudun tahtının yeniden kurulacağına dair düşünceyi benimsediği müddetçe, ebeveynlerinin, Davudun Şehrinde doğmuş olan İsanın uzun süredir beklenilmekte olan kurtarıcı oluşuna dair öğretileri tutarlı görünmüştü; ancak, daha çok, bir ruhsal krallığa ve dünya üzerinde zamansal çağın sonuna dair inanç-savlarına yönelmiş olduğu zamanlarda, o oldukça ciddi bir biçimde, İsanın bu türden olaylarda alacağı role dair kuşku içerisindeydi. Zaman zaman o her şeyi sorgulamıştı, ancak bu uzunca bir süreliğine gerçekleşmemişti. O gerçekten de, bunu kuzeni ile başından sonuna konuşabilmeyi arzulamıştı; ancak, bu, kelimelere dökmüş oldukları anlaşmaya tezat nitelikteydi.
135:7.2 (1503.2) Yahya kuzeye doğru seyahat ederken, İsa hakkında fazlasıyla düşünmüştü. Ürdün vadisine doğru çıkarken bir düzineden fazla yerde durmuştu. Takipçilerinin Sen Mesih misin? şeklinde sormuş olduğu doğrudan soruya yanıt olarak benden sonra gelecek başka biri var şeklindeki ilk atfı Âdemde yaşanmıştı. Ve, Yahya, buna ek olarak şunları söylemişti: Arkamdan, giydiği sandalları önünde eğilip, çözmeye layık olmadığım, benden daha büyük biri gelecek. Ben sizleri su ile vaftiz etmekteyim; o ise sizi Kutsal Ruhaniyet ile vaftiz edecek. Ve, onun küreği, buğdayın diğer otlardan ayrıldığı yerinde baştan sona temizlemek için elindedir; ancak, diğer otlar, yargının ateşi ile tamamiyle yanıp kül olacaktır.
135:7.3 (1503.3) Takipçilerinin sorularına yanıt halinde Yahya; öncül ve şifreli Tövbe et ve vaftiz ol iletisine kıyasla yardımcı ve teselli edici daha fazla içeriği katan bir biçimde, öğretilerini genişletmeye devam etti. Bu zaman zarfında, Celile ve Dekapolisden kalabalıklar gelir haldeydi. Samimi inananların çok sayıdaki bir kısmı, hayran oldukları öğretmen ile günlerce vakit geçirmişti.
8. İsa ve Yahyanın Buluşması
135:8.1 (1503.4) M.S. 25.yılın Aralık ayında, Yahya, Ürdün vadisine çıkan yolculuğu üzerinde Pella yakınlarına ulaştığında, ünü tüm Filistin boyunca yayılmış bir halde olup, yaptığı şeyler Celile gölü çevresindeki kasabaların tümünde insanların konuştuğu başlıca konu haline gelmişti. İsa, Yahyanın iletisi hakkında olumlu görüş belirtmiş bir haldeydi; ve, bu, Kapernaumdan olan birçok kişinin Yahyanın tövbe ve vaftiz inanışına katılışına sebebiyet vermişti. Zübeydenin balıkçı çocukları Yakub ve Yahya, Pella yakınında duyuruculuğunu üstlenişinden kısa bir süre sonra olarak, Yahyanın bulunduğu bölgeye Aralık ayında inmiş olup, kendilerini vaftiz için sunmuşlardı. Onlar Yahyayı haftada bir kez görmeye gitmiş olup, göçebe duyurucunun yaptıklarına dair raporları ilk elden sundular.
135:8.2 (1503.5) İsanın kardeşleri Yakub ve Yude, vaftiz için Yahyanın yanına inmekten bahsetmişlerdi; ve, bu aşamada, Yude Şabat ayinleri için Kapernauma uğramış olarak, hem o hem de Yakub, İsanın sinagogdaki verdiği konuşmayı dinledikten sonra, tasarımları hakkında İsanın tavsiyesini almaya karar verdi. Bu, M.S. 26.yılda, Ocak ayının 12nci gününde, Cumartesi akşamı yaşanmıştı. İsa onlardan, yanıtını vereceği vakit olarak, ertesi güne kadar onların bu konu hakkında kendisiyle konuşmasını ertelemelerini rica etti. İsa o gece, cennetteki Babası ile yakın birliktelik içerisinde bulunarak çok az uyumuştu. O, kardeşleri ile beraber öğlen yemeği yemeyi ve Yahya tarafından gerçekleştirilmekte olan vaftiz ile ilgili tavsiyesinde bulunmayı planlamıştı. O Pazar sabahı İsa, her zamanki gibi tekne atölyesinde çalışmaktaydı. Yakub ve Yude öğlen yemeği için gelmiş olup, henüz öğlen paydosunun vakti gelmediği için kereste odasında İsayı beklemekteydiler; ve, onlar, İsanın bu gibi hususlarda oldukça düzenli olduğunu biliyorlardı.
135:8.3 (1504.1) Öğlen paydosundan hemen önce, İsa aletlerini bıraktı, çalışma kıyafetini çıkardı, ve kendisiyle birlikte aynı odada bulunan üç çalışana yalnızca Vaktim geldi diyerek duyurusunda bulundu. Kardeşleri Yakub ve Yude için dışarı çıktığında, tekrar ederek, Vaktim geldi hadi Yahyaya gidelim dedi. Ve, onlar derhal, yolculukları üzerinde öğlen yemeklerini yiyerek Pella için yola çıktı. Bu gün, Ocak ayının 13ü, Pazar günüydü. Onlar, Ürdün vadisinde gece için durmuş olup, Yahyanın vaftiz yerine bir sonraki günün öğlen sularında varmışlardı.
135:8.4 (1504.2) Yahya, günün adaylarını vaftiz etmeye yeni başlamıştı. Tövbekârların çok sayıdaki kişisi, Yahyanın duyurmakta olduğu gelen krallığın inananları haline gelmiş samimi erkek ve kadınların bu kuyruğunda İsa ve iki kardeşi yerlerini alırken, sıralarını bekler halde ayakta durmaktaydılar. Yahya öncesinden, Zübeydenin oğullarına İsanın yaptıklarını soruyordu. O, İsanın kendi duyurusu hakkındaki yorumlarını duymuş olup, her gün İsanın, bunu gerçekleştirmekte olduğu yere gelişini beklemekteydi; ancak, Yahya İsayı, vaftiz adayları sırasında karşılamayı beklemiyordu.
135:8.5 (1504.3) Ruhsal olarak dönüşmek isteyen bu kadar büyük sayıdaki kişiyi hızlı bir biçimde vaftiz etmenin detaylarıyla fazlasıyla meşgul halde, Yahya, İnsan Evladı tam önünde durana kadar kafasını kaldırıp sıra içinde İsayı görmemişti. Yahya İsayı tanıdığı zaman, törenlere bir dakikalığına ara verilmişti; bu arada o beden içindeki kuzenini selamlayıp, Ama neden selam vermek için neden suyun içine kadar geliyorsun? diye sordu. Ve, İsa, Senin vaftizini almak için şeklinde cevap verdi. Yahya: Ama benim senin tarafından vaftize ihtiyacım var. Neden bana geldin? karşılığını verdi. Ve, İsa Yahyaya şunları fısıldadı: Bana şimdilik izin ver; zira, ikimizin bunu, burada benimle birlikte bekleyen kardeşlerim için bu örneği oluşturmamız, ve, insanların vaktimin gelmiş olduğunu bilebilmesi için yapmamız gerekmektedir.
135:8.6 (1504.4) İsanın sesinde, bir kesinlik ve yönetim gücü tonu bulunmaktaydı. Yahya, M.S. 26 yılında, Ocak ayının 14üncü günü, Pazartesi öğleni Ürdün nehrinde Nasıralı İsayı vaftiz etmek için hazırlanırken, yoğun hislerle titremekteydi. O böylece, İsa ve onun Yakub ve Yude isimlerindeki kardeşlerini vaftiz etmişti. Ve, Yahya bu üçünü vaftiz ettiğinde, vaftizlere ertesi günün öğle vakti devam edeceğini bildirerek o günlüğüne diğerlerini geri çevirmişti. İnsanlar ayrılırlarken, suda hali hazırda bekleyen dört kişi garip bir ses duymuştu; ve, kısa bir süre sonra, İsanın tam başının üstünde bir anlığına doğa-ötesi bir şey görünmüş olup, bir sesin şunu söylediğini duydular: Bu, kendisinden oldukça tatmin olduğum sevgili evladımdır. İsanın çehresine oldukça büyük bir değişiklik gelmişti; ve, sudan sessizce çıkarken, doğunun tepelerine doğru giden bir biçimde onlara elveda etti.
135:8.7 (1504.5) Yahya İsayı; annesinin ağzından birçok kez duymuş olarak, Cebrailin, daha ikisi de doğmadan önce annesine gerçekleştirmiş olduğu ziyaretin hikâyesini anlatabilecek kadar yakın mesafeden takip etmişti. O, şunu söyledikten sonra İsanın yoluna devam etmesine izin vermişti: Şimdi kesin bir biçimde bilmekteyim ki, sen o Kurtarıcısın. Ancak, İsa hiçbir cevapta bulunmadı.
9. Kırk Günlük Duyuru
135:9.1 (1505.1) Yahya, (onun bu aşamada kendisiyle beraber aynı yerde sürekli kalan yirmi beş ila otuz arasında değişen) takipçilerine geri döndüğünde onları, daha yeni İsanın vaftizi sürecine gerçekleşmiş olan şeyler üzerinde konuşur halde, istekli bir görüş alışverişi içerisinde bulmuştu. Onlar; Yahyanın bu aşamada, İsanın doğumundan önce Cebrailin Meryeme olan ziyaretinin hikâyesini, ve aynı zamanda, bunu ona söylediğinde İsanın kendisine hiçbir şey söylemeyişini anlattığında daha da şaşkınlık içerisine düşmüşlerdi. Bu akşam hiç yağmur yağmamıştı, ve otuz veya daha fazla kişiden oluşan bu topluluk, yıldızların aydınlattığı gece boyunca uzun uzun konuşmuştu. Onlar, İsanın nereye gitmiş olduğunu ve kendisini tekrar ne zaman göreceklerini merak etmişlerdi.
135:9.2 (1505.2) Bu günün deneyimlenmesinden sonra, Yahyanın duyurusu, gelmekte olan krallık ve beklenen Mesih hakkında bildirimin yeni ve belirli detayların içeriğine sahip oldu. İsanın geri dönmesini bekler halde, bu kırk günü öylece geçirmek gergin bir zamandı. Ancak, Yahya, büyük bir güç ile duyurusuna devam etmiş olup, takipçileri bu zaman zarfında, Ürdün nehrinde Yahyanın etrafını çevrelemiş olan taşan kalabalıklara duyuruda bulunmaya başladı.
135:9.3 (1505.3) Bu kırk günlük bekleyiş sürecinde, birçok söylenti, şehrin dışına ve hatta Tiberya ve Kudüse kadar yayılmıştı. Binlerce kişi, meşhur Mesih olarak, Yahyanın yerleşkesinde ilgi çekici yeni yeri görmeye gelmişti; ancak, İsa, ortalarda yoktu. Yahyanın takipçileri Tanrının bu garip adamının tepelere doğru gitmiş olduğunu ısrarla söylediğinde, birçokları anlatılmış olan hikâyesinin tümü hakkında kuşku duydu.
135:9.4 (1505.4) İsanın kendilerinden ayrılışından yaklaşık olarak üç hafta sonra, Kudüsde bulunan din-adamları ve Ferisilerden yeni bir görevlendirilmiş heyet Pelladaki olay yerine ulaştı. Onlar Yahyaya doğrudan bir biçimde, kendisinin İlyas veya Musanın söz vermiş olduğu tanrı-elçisi olup olmadığını sordu; ve, Yahya Ben değilim deyince, onlar Sen Mesih misin? sorusunu soracak kadar cüretkâr davrandı; ve, Yahya onların sorusuna Ben değilim şeklinde yanıt verdi. Bunun sonrasında Kudüsden gelen bu kişiler şunu söylemişti: Eğer sen İlyas değilsen, ne tanrı-elçisi, ne de Mesih isen, o zaman neden insanları vaftiz edip, tüm bu kargaşaya neden oluyorsun? Ve, Yahya şöyle yanıtladı: Kim olduğumu duymak beni duymuş ve vaftizimi almış kişilere özel olmalıdır; ancak, şunu sizlere resmi bir biçimde bildirmek isterim ki, ben su ile vaftizde bulunurken, aramızda, Kutsal Ruhaniyet ile sizleri vaftiz etmek için geri gelecek biri bulunmaktadır.
135:9.5 (1505.5) Bu kırk gün, Yahya ve onun takipçileri için zor bir süreçti. Yahyanın İsa ile olan ilişkisi ne olmalıydı? Yüzlerce soru tartışılmak için ortaya çıkmıştı. Siyasi hesaplar ve kişisel çıkarlar su yüzüne çıkmaya başlamıştı. Mesihe dair çeşitli fikirler ve kavramsallaşmalar etrafında yoğun konuşmalar artmaktaydı. O bir askeri önder veya bir Davudi kral mı olacaktı? O, Yeşunun Kenaniler topluluğunu cezalandırdığı gibi, Roma ordularını cezalandıracak mıydı? Yoksa o, bir ruhsal krallığı oluşturmaya mı gelmişti? Yahya aksi bir biçimde, bir azınlık topluluğu ile hem fikir olarak, İsanın; her ne kadar, cennet krallığının bu kurulum görevinin tam da neyi içereceğine dair aklında net bir görüşe hiç de sahip olmasa da, cennetin krallığını kurmaya geldiğine kadar vermişti.
135:9.6 (1505.6) Yahyanın deneyiminde zorlu günler yaşanmış olup, o İsanın geri dönüşü için dua etmişti. Yahyanın takipçilerinden bazıları, ayrılıp İsayı bulmak amacıyla küçük izcilik birimleri örgütlemişti; ancak, Yahya bunu, şunu söyleyerek yasaklamıştı: Vakitlerimiz, cennetin Tanrısının ellerindedir; o, kendi seçtiği Evladı yönlendirecektir.
135:9.7 (1505.7) Yahyanın birliktelikleri, sabah öğünlerini yerlerken, kuzeye doğru yukarı bakışlarını çevirip, İsanın kendilerine gelmekte olduğunu dikkatlice gördüklerinde, Şubatın 23ü, erken Şabat sabahı idi. İsa onlara yaklaşırken, Yahya büyük bir kaya üzerinde durmakta olup, haşmetli sesini yükselterek şunu söylemişti: Dünyanın kurtarıcısı, Tanrının Evladına dikkatlice bakın! Bu kişi, Arkamdan, benden daha öncedir var olduğu için önümde tercih edilmiş biri gelecek dediğim kişidir. Bu nedenle, ben, cennetin krallığının yakında olduğunu bildirerek, tövbekârlığı duyurmak ve suyla vaftiz etmek için ıssızlıktan geldim. Ve, şimdi, sizleri Kutsal Ruhaniyet ile vaftiz edecek biri gelmekte. Ve, ben, bu kişiye doğru alçalmakta olan kutsal ruhaniyeti dikkatlice görmüş, ve Tanrının bildirici Bu, kendisinden oldukça tatmin olduğum sevgili evladımdır sesini duymuş bulunmaktayım.
135:9.8 (1506.1) İsa Yahya ile birlikte yemek için otururken, diğerlerinden yemeklerine geri dönmelerini istemişti; bu arada, onun kardeşleri Yakub ve Yude hali hazırda Kapernauma dönmüşlerdi.
135:9.9 (1506.2) Bir sonraki günün sabahı erken vakti, İsa, Celileye geri dönen bir biçimde, Yahya ve onun takipçilerine elveda etti. O, onların kendisini tekrar ne zaman göreceğine dair hiçbir şey söylememişti. Yahyanın kendi duyurusu ve görevi hakkındaki sorguları karşısında İsa yalnızca şunu söylemişti: Babam seni, geçmişte olduğu gibi, şimdi ve gelecekte yönlendirecektir. Ve, bu iki büyük şahıs o sabah, beden içinde bir daha birbirlerini selamlamamış olarak, Ürdün nehrinin kıyılarında ayrılmıştı.
10. Yahyanın Güneye olan Yolculuğu
135:10.1 (1506.3) İsa Celileye kuzeye doğru gitmiş olduğu için, Yahya, gelmiş olduğu yoldan geri dönen bir biçimde güneye doğru hareket etmesi gerektiğini hisseti. Bunun uyarınca, Mart ayının 3ünde, Pazar sabahı, Yahya ve onun takipçilerinin geriye kalan kısmı güneye doğru yolculuklarına başladılar. İsanın doğrudan takipçilerinin yaklaşık olarak dörtte biri bu zaman zarfı içerisinde, İsanın arında Celile için ayrılmış halde bulunmaktaydı. Yahyanın üzerinde, kafa karışıklığının getirdiği bir üzüntü bulunmaktaydı. O hiçbir zaman, İsayı vaftiz etmeden önceki gibi duyurusunu gerçekleştirememişti. O bir şekilde, gelen krallığa ait sorumluluğun artık omuzlarında olmadığını hissetmekteydi. Görevinin neredeyse bitmiş olduğunu hissetmişti; o çöküntü içerisinde ve yalnızdı. Ancak, o, duyurusunda bulunmuş, vaftizini yapmış ve güneye doğru hareket etmişti.
135:10.2 (1506.4) Âdem köyünün yakınında, Yahya birkaç hafta vakit geçirmişti; ve, burada, Hirodes Antipanın bir başkasının eşini kanunsuz bir biçimde alışına dair çok dikkate değer bir eleştiride bulunmuştu. Bu yılın (M.S. 26 yılının) Haziran ayı sonunda Yahya, geçmiş bir yıldan fazla bir süre önce krallığın gelişini duyurmuş olduğu yer olan, Ürdün nehrinin Bethani geçidine geri dönmüştü. İsanın vaftizini takip eden haftalarda, Yahyanın duyuruşunun niteliği, kademeli bir biçimde, insanların geneli için bir bağışlama bildirisine doğru dönüşürken, yolsuz siyasetçiler ve dini yöneticileri yenilenmiş bir yoğunlukta kötülemekteydi.
135:10.3 (1506.5) Sahibi olduğu topraklarda Yahyanın duyuruşunu gerçekleştirmiş olduğu, Hirodes Antipa, Yahya ve onun takipçilerinin bir isyanı başlatmaları korkusuyla tetikte bekler hale gelmişti. Bunların tümü uyarınca, Hirodes, Yahyayı hapse atmaya karar verdi. Böylece, Haziran ayının 12si sabahı çok erken bir vakit, çok fazla sayıda kişi duyuruyu dinlemek ve vaftize şahit olmak için gelmeden önce, Hirodesin muhbirleri Yahyayı tutukladı. Haftalar geçip ve o serbest bırakılmazken, birçoğu İsanın takipçilerine katılmak için Celileye giden bir biçimde, takipçileri tüm Filistine dağıldı.
11. Hapisteki Yahya
135:11.1 (1506.6) Yahya, hapishanede yalnız ve bir şekilde acı bir deneyime sahip oldu. Takipçilerinin çok az sayıdaki bir kısmının kendisini görmesine izin verilmişti. O İsayı görmeyi derinden arzulamaktaydı, ama İnsan Evladının inananları haline gelmiş olan onun bu takipçileri aracılığıyla İsanın gerçekleştirmiş olduğu şeyleri duymakla tatmin olmak zorundaydı. O sıklıkla, İsa ve onun kutsal görevi hakkında şüpheye düşme çekiciliğine kapılmıştı. Eğer İsa gerçekten Mesih ise, neden kendisini bu dayanılmaz tutsaklıktan kurtarmak için herhangi bir şey yapmamıştı? Bir buçuk yıldan daha fazla bir süredir, Tanrının yaban topraklarına ait olan bu keskin hatlara sahip adam, bu hor görülesi zindana atılmıştı. Ve, bu deneyim, onun İsaya olan inancının ve sadakatinin büyük bir sınavıydı. Gerçekten de bu deneyimin tümü, Yahyanın Tanrıya bile olan inancının büyük bir sınavıydı. Birçok sefer o, kendi görevi ve deneyiminin gerçekliğine bile şüphe duyma çekiciliğine kapılmıştı.
135:11.2 (1507.1) Hapiste bulunduğu birkaç ayın sonrasında, takipçilerinden oluşan bir topluluk kendisine gelip, İsanın kamu eylemlerini haber ettikten sonra şunu söylemişti: İşte görüyorsun ya, Öğretmenimiz, yukarı Ürdün nehrinde seninle birlikte olan kişi serpilmekte ve kendisine gelen herkesi kabul etmekte. O, Roma için vergi toplayan Musevilerle ve günahkârlarla bile yemek yemekte. Sen ona cesur bir biçimde kefil oldun, ama gel gör ki, onu senin kurtuluşunu gerçekleştirmek için hiçbir şey yapmıyor. Ancak, Yahya, arkadaşlarına şöyle yanıt verdi: Bu kişi, cennetteki Babası tarafından kendisine izin verilmedikçe hiçbir şey yapamaz. Ben Mesih değilim, ama ben, ona zemin hazırlamak için önceden gönderilmiş kişiyim dediğimi oldukça iyi hatırlayacaksınız. Ve, ben bunu gerçekleştirdim. Geline sahip olan kişi damattır; ancak, onun yanında duran ve onun söylediklerine şahit olan damadın arkadaşı, damadın sesinden fazlasıyla mutluluk duymaktadır. Bu, benim neşem, böylelikle yerine gelmiştir. O artmakta, ama ben azalmak zorundayım. Ben bu dünyaya ait olup, iletimimi bildirdim. Nasıralı İsa dünyaya cennetten gelmekte olup, hepimizden üst bir konumdadır. İnsan Evladı Tanrıdan inmiş olup, Tanrının sözlerini size bildirecektir. Cennet içindeki Baba kendi öz Evladına, ruhaniyeti ölçüsüyle vermemektedir. Baba Evladını derinden sevmekte olup, yakın bir zaman içinde her şeyi, bu Evladın ellerine verecektir. Evlada inanan kişi, ebedi yaşama sahiptir. Ve, söylediğim bu sözler gerçek ve kalıcıdır.
135:11.3 (1507.2) Takipçiler Yahyanın resmi bir biçimde görüşünü açıklayışı karşısında o kadar hayretler içine düşmüşlerdi ki, onun yanından sessizce ayrılmışlardı. Yahya da fazlasıyla gerilmişti; zira, o, dilinden bir kehanetin çıktığını fark etmişti. Bir daha hiçbir zaman, Yahya, İsanın görevi ve kutsallığına dair bütüncül bir kuşku duymadı. Ancak, Yahya için; İsanın kendisine hiçbir söz göndermemiş, kendisini görmeye gelmemiş ve kendisini hapishaneden kurtarmak için büyük olan gücünün bir kısmını bile kullanmamış olması acı bir hayal kırıklığıydı. Ancak, İsa, bunların hepsini bilmekteydi. O, Yahya için çok derin bir sevgiyi beslemekteydi; ancak, bu aşamada kutsal doğasının farkında, ve, bu dünyadan ayrıldığında Yahya için büyük şeylerin hazırlanmakta olduğunun bütünüyle bilincinde, ve aynı zamanda da, Yahyanın dünya üzerindeki görevinin tamamlanmış olduğunun bilgisine sahip olarak, kendisini, büyük duyurucu-tanrı-elçisinin sahip olduğu sürecin doğal bir biçimde sonlanışına karışmamak için kısıtlamıştı.
135:11.4 (1507.3) Hapishanedeki bu uzun bekleyiş, insani bir biçimde katlanılamaz nitelikteydi. Ölümünden tam da birkaç gün önce, Yahya tekrar, şu sorunların cevabını öğrenmek isteyerek İsaya güvendiği elçileri göndermişti: Benim görevim bitti mi? Neden hala hapishanede tutulmaktayım? Sen gerçekten de Mesih misin, yoksa biz başkasını mı aramalıyız? Ve, bu iki takipçi İsaya bu iletiyi teslim ettiğinde, İnsan Evladı şu cevabı vermişti: Yahyaya geri dönün ve ona deyin ki bana da böyle acı veren bir şeyi tabii ki unutmadım, zira doğruluğun tamamını yerine getirmek için ikimizin de bunu böyle yapması gerekmektedir. Yahyaya fakirlerin kendisine verilmiş iyi haberleri olarak görmüş ve duymuş olduğunuz şeyleri söyleyin; ve, son olarak, benim dünya görevimin çok sevgili habercisine söyleyin ki, o, eğer benden şüphe duymanın ve alınmanın içine düşmezse, gelecek çağ içerisinde çok cömert bir biçimde takdis edilecektir. Ve, bu, Yahyanın İsadan almış olduğu son sözdü. Bu ileti onu fazlasıyla onu teselli etmişti olup, inancını istikrarlı konuma getirmiş ve kendisini, bu çok dikkate değer olayın ardında çok yakın bir zaman içinde gelmiş beden içindeki yaşamının acı sonuna hazırlamıştı.
12. Vaftizci Yahyanın Ölümü
135:12.1 (1508.1) Yahya güney Pereada çalışırken tutuklandığı için, doğrudan bir biçimde, idamına kadar hapsedilmiş olduğu yer olan Makherus kalesinin zindanına götürülmüştü. Hirodes Celileye ek olarak Pereayı da yönetmekteydi; ve, o, ikametini bu zaman zarfında Perea bölgesindeki hem Yulias hem de Makherusda gerçekleştirmekteydi. Celiledeki resmi ikameti, Seforisden Tiberyadaki yeni başkente taşınmış haldeydi.
135:12.2 (1508.2) Hirodes, isyan çıkarmasından çekinerek Yahyanın serbest bırakılmasından korkmuştu. O, başkentte çok sayıda isyanın gerçekleşmemesi için Yahyayı öldürtmekten korkmuştu; zira, binlerce Perealı Yahyanın, bir tanrı-elçisi olarak, kutsal bir adam olduğuna inanmaktaydı. Bu nedenle, Hirodes Nazir duyurucusunu, kendisiyle başka ne yapacağını bilmeyen bir biçimde, hapiste tutmuştu. Birkaç sefer Yahya, Hirodesin karşısına çıkarılmıştı; ancak, o hiçbir zaman, ne Hirodesin nüfuz bölgelerinden ayrılmayı, ne de, serbest bırakılacak olursa tüm kamu etkinliklerinden uzak duracağını kabul etmemişti. Ve, Nasıralı İsa ile ilgili, düzenli bir biçimde artmakta olan, huzursuzluk Hirodese, Yahyayı serbest bırakmanın zamanı olmadığını uyarmıştı. Bunun yanı sıra, Yahya aynı zamanda, Hirodesin kanunsuz eşi olan, Hirodiasın yoğun ve keskin nefretinin bir kurbanıydı.
135:12.3 (1508.3) Birçok sefer Hirodes Yahya ile, cennetin krallığı hakkında konuşmuştu; ve, her ne kadar o zaman zaman Yahyanın iletisinden ciddi bir biçimde etkilenmişse de, kendisini hapishaneden serbest bırakmaktan korku duymaktaydı.
135:12.4 (1508.4) Tiberyada birçok inşaat hala devam etmekte olduğu için, Hirodes vaktinin dikkate değer bir kısmını Perea ikametlerinde harcamış olup, Makherus kalesine karşı özel bir beğeniye sahipti. Tiberyadaki bütün kamu binalarının ve resmi konutun tam anlamıyla bitmesinin bir kaç yılı vardı.
135:12.5 (1508.5) Doğum gününün kutlanışında, Hirodes, baş çalışanları ve Celile ve Perea hükümetinin heyetlerinde yüksek makamlarda bulunan diğer kişiler için Makherus sarayında büyük bir ziyafette bulundu. Hirodias Yahyanın ölümünü Hirodese yapmış olduğu doğrudan bir taleple gerçekleştirmede başarısız olduğu için, bu aşamada kendisine, Yahyayı kurnaz planlama ile öldürtmeyi görev edinmişti.
135:12.6 (1508.6) Akşam şölenleri ve eğlenceleri devam ederken, Hirodias kızını, yemek misafirleri önünde dans etmesi için takdim etti. Hirodes, küçük kızının performansından fazlasıyla memnun olmuştu, ve onu kendisine çağırıp şunu söyledi: Sen büyüleyicisin. Senden fazlasıyla memnunum. Bu doğum gününde neyi arzu istersen sor, sana onu vereceğim, krallığımın yarısını bile. Ve, Hirodes bunların hepsini, birçok şarap kadehinin fazlasıyla etkisi altında yapmıştı. Genç kız kenara çekilip, annesine Hirodesden neyi istemesi gerektiğini sordu. Hirodias Hirodese git ve Vaftizci Yahyanın başını iste dedi. Ve, yemek masasına geri dönen bir biçimde, genç kız Hirodese Ben senden, bana derhal Vaftizci Yahyanın başını bir tepsi içinde vermeni istemekteyim dedi.
135:12.7 (1508.7) Hirodesin içi korku ve kederle doldu; ancak, verdiği söz ve kendisiyle birlikte et sofrasında oturan herkes nedeniyle, yapılmış isteği reddedemezdi. Ve, Hirodes Antipa, kendisine Yahyanın başını getirmesi emrini vererek, bir askeri göndermişti. Böylece, bu gece Yahyanın başı, askerin tanrı-elçisinin başını bir tepsi içinde getirip yemek salonunun arkasında genç kıza sunduğu bir biçimde, kesilmişti. Ve, küçük kız tepsiyi annesine vermişti. Yahyanın takipçileri bunu duyduğunda, Yahyanın bedeni için hapishaneye geldiler; ve, onu bir kabre koyduktan sonra, İsaya gidip onları anlattılar.