URANTİA’NIN KİTABI’NA - 176. Makale
Zeytin Dağı’ndaki Salı Akşamı



DOWNLOADS ➔   DOWNLOAD  PDF   PDF w/English 

URANTİA’NIN KİTABI’NA    

Kısım IV. İsa’nın Hayatı ve Öğretileri

   176. Makale
Zeytin Dağı’ndaki Salı Akşamı  



   176. Makale
Zeytin Dağı’ndaki Salı Akşamı  

176:0.1 (1912.1) BU SALI öğleden sonrası, İsa ve havariler mabetten ayrılıp Gethsemane kampına olan yollarına çıkarlarken, Matta, mabetteki inşaata dikkat çeker bir halde, şunu söylemişti: “Üstün, bu inşaatların nasıl bir yapıda olduklarına bir bak. Kocaman kayaları ve çok güzel süslemeleri gör; bu binaların yıkılacak olması mümkün müdür?” Zeytin Dağı’na doğru devam ederlerken, İsa şunu söyledi: “Bu kayaları ve bu kocaman mabedi görüyorsunuz; gerçekten de, gerçekten de, sizlere söylüyorum: Yakın bir süre içinde gelecek günlerde orada bir taşın üstünde taş kalmayacak. Onların hepsi yıkılıp bir kenara atılacak.” Kutsal mabedin yıkılışını tasvir eden bu ifadeler havarilerin ilgisini onlar Üstün’ün arkası boyunca yürürlerken çekmiş olup, mabedin yok edilişine sebep olacak şeyin dünyanın sonundan çok da küçük olmayan bir nitelikte gelişme halinde olduğunu düşünmüşlerdi.
176:0.2 (1912.2) Kidron vadisinden Gethsemane’ye hareket eden geçiş halindeki kalabalıklardan kaçınmak için, İsa ve havarileri, Zeytin Dağı’nın batı yamacına tırmanma ve onun sonrasında kamuya açık kamp alanına yakın bir mesafede, yukarıda bulunan kendilerine ait kampa doğru bir patikayı takip etmeyi amaçlamışlardı. Onlar Bethani’ye giden yoldan ayrılmak için döndüklerinde, güneşin üzerine ışımakta olduğu ışınlar tarafından ihtişamlandırılmış haldeki mabede bakmışlardı; ve, onlar dağda vakit geçirirlerken, görünen şehrin ışıklarına bakmış olup, ışıklandırılmış mabedin güzelliğini izlemişlerdi; ve, orada, dolunayın yumuşak ışığı altında, İsa ve on ikili oturmuşlardı. Üstün kendileriyle konuşmuş olup, yakın bir süre içinde Nathanyel şu soruyu sormuştu: “Söyle bizlere, Üstün, bu gelişmelerin ne zaman gerçekleşecek olacağını nasıl bileceğiz?”

  1. Kudüs’ün Yıkımı  

176:1.1 (1912.3) Nathanyel’in sorusuna cevap verir halde, İsa şunu söyledi: “Evet, ben sizlere, bu insanların yapmış olduğu adaletsizliklerin kadehlerinin dolacağı zamanları söyleyeceğim; adaletin aniden atalarımızın bu şehrine ineceği vakti. Ben sizlerden ayrılmak üzereyim; ben Baba’ya gideceğim. Ben sizlerden ayrıldıktan sonra, hiçbir kişinin sizleri aldatmaması için sözlerime kulak verin; zira, birçok kişi kurtarıcı olarak gelecek ve birçoklarını doğru yoldan saptıracak. Savaşları ve onlara dair söylentileri duyduğunuzda, sıkıntıya düşmeyin; zira, her ne kadar tüm bunların hepsi gerçekleşecek olsa da, Kudüs’ün sonu henüz yakında değildir. Kıtlıklardan veya depremlerden rahatsız olmayın; ne de, sivil yönetimlere teslim edildiğinizde ve müjde için yargılandığınızda endişeye kapılın. Sizler sinagogdan atılacak ve benim yüzümden hapse koyulacaksınız; ve, içlerinizden bazıları öldürülecektir. Valilerin ve yöneticilerin önüne çıkarıldığınızda, ifadeniz inancınızın bir göstergesi olmalı ve krallığın müjdesine olan kararlılığınızı göstermelisiniz. Ve, hâkimler karşısında dururken, ne söylemeniz gerektiğine dair öncesinden endişeye kapılmayın; zira ruhaniyet sizlere, düşmanlarınıza ne cevabı vermeniz gerektiğini sizlere tam da o vakit öğretecektir. Zorluğun bu günlerinde, kendi kanınızdan olan kişiler bile, İnsan Evladı’nı reddetmiş bulunan kişilerin önderliğinde sizleri esarete teslim edecek ve ölümün ellerine atacaktır. Bir süreliğine sizler, benim yüzümden insanların tümü tarafından nefret edilebilirsiniz; ancak, bu yargılamalarda dahi ben sizleri yalnız bırakmayacağım; benim ruhum sizlerden ayrılmayacaktır. Sabırlı olun! Krallığın bu müjdesinin düşmanlarının tümü üzerinde utgun hale geleceğinden ve, nihai olarak, milletlerin tümüne duyurulacağından şüphe etmeyin.”
176:1.2 (1913.1) İsa, şehre doğru bakışlarını indirirken konuşmasına ara verdi. Üstün; beklenen kurtarıcıyı içeren maddi göreve kararlı ve gözlerini kapatmış bir halde bağlanma olarak, Mesih’in ruhsal kavramsallaşmasının reddinin yakın bir süre içinde Musevileri güçlü Roma orduları ile doğrudan bir çatışmaya getireceğini, ve bu türden bir mücadelenin yalnızca Musevi ulusunun nihai ve bütüncül bir yönetimden alınışı ile sonuçlanacağını öngörmüştü. Onun insanları bu ruhsal bahşedilmişliği reddettiklerinde ve kendileri üzerinde oldukça merhametsel bir biçimde ışımış olan cennetin ışığını almayı geri çevirdiklerinde, öncesinde yeryüzü üzerinde kendilerine özel bir ruhsal görev verilmiş haldeki bağımsız insanlar olarak kendi kötü sonlarını teminat altına almışlardı. Musevi önderleri bile daha sonrasında, Mesih’e dair bu din-dışı haldeki düşüncenin doğrudan bir biçimde, nihai olarak kendi sonları getirecek, kargaşayla son bulacağını anlamışlardı.
176:1.3 (1913.2) Kudüs, öncül müjde hareketinin beşiği haline geleceği için, İsa, Kudüs’ün yok oluşu ile ilişkili olarak müjde öğretmenleri ve duyurucularının Musevi insanlarının korkunç bir biçimde yönetimden alınışı ile yok olmasını istememişti; bu nedenle, o takipçilerine bu yönergelerde bulunmuştu. İsa fazlasıyla, takipçilerinin yakın bir süre içinde gerçekleşecek olan bu isyanlara karışır hale gelmesinden ve böylece Kudüs’ün yıkımında yok olmalarından endişe duymuştu.
176:1.4 (1913.3) Bunun ardından Andreas merakla şunu sormuştu: “Ancak, Üstün, eğer Kutsal Şehir ve mabet yok edilecekse, ve eğer sen burada bizleri yönlendirecek konumda olmayacaksan, bizler neden Kudüs’ü terk etmeliyiz?” İsa şunu söyledi: “Sizler ben ayrıldıktan sonra, hatta zorluğun ve zalim yargılamaların dönemlerinde, şehirde kalmaya devam edebilirsiniz; ancak, sizler Kudüs’ün, sahte peygamberlerin isyanından sonra Roma orduları tarafından çevrelendiğini nihai olarak gördüğünüzde, onun yok oluşunun yakında olduğunu bilmelisiniz; bunun ardından sizler dağlara kaçmalısınız. Şehir ve etrafında bulunan bir kişinin bile bir şeyi kurtarmak için beklemesine izin vermeyin; ne de, buraya dışarıdan girmeye cüret edeceklere izin verin. Orada büyük bir kargaşa gerçekleşecektir; zira bunlar, gentilelilerin intikamlarını alacağı günler olacaktır. Ve, sizler şehirden ayrıldığınızda, bu itaatkâr olmayan insanlar kendi kılıçlarının hedefi olup, milletlerinin tümünün esiri haline geleceklerdir; ve, böylece Kudüs gentileliler tarafından yok edilecektir. Eğer herhangi bir kişi sizlere gelip ‘Bakın, burada Kurtarıcı’ diyecek olursa, inanmayın; zira, birçok sahte peygamber doğacak ve birçok kişi doğru yoldan saptırılacaktır; ancak, sizler aldanmamalısınız; zira, ben sizlere bunların hepsini önceden söylemiş bulunmaktayım.”
176:1.5 (1913.4) Havariler ay ışığı altında, Üstün’ün bu hayretler içinde bırakan tahminleri karışık haldeki akıllarında yerleşirken, dikkate değer bir süre boyunca sessizlik için oturmuşlardı. Ve, kuzeyde bulunan Pella’da güvenli bir sığınağı bulur halde, Roma ordularının ilk ortaya çıkışı üzerine inananlar ve takipçilerden meydana gelen topluluğun neredeyse tamamının Kudüs’ten kaçmaları tam da bu uyarıya uyan bir halde gerçekleşmişti.
176:1.6 (1913.5) Bu açık uyarından sonra bile, İsa’nın takipçilerinin çoğu bu tahminleri; Mesih’in yeniden ortaya çıkışının Yeni Kudüs’ün kuruluşu ile sonuçlanacağı ve bu şehrin genişlemesinin dünyanın başkenti haline geleceği vakitte, Kudüs’te bariz bir halde gerçekleşecek olan değişikliklere atıflar olarak yorumlamışlardı. Akıllarında bu Museviler, mabedin yıkışını “dünyanın sonuna” bağlamaya kararlılardı. Onlar bu Yeni Kudüs’ün tüm Filistin’i dolduracağına inanmışlardı; dünyanın sonunu “yeni göklerin ve yerlerin” doğrudan ortaya çıkışının takip edeceğine inanmıştı. Ve, bu nedenle, Peter’in şunu söylemiş olması çokta şaşırtıcı bir şey değildi: “Üstün, yeni gökler ve yeni yer ortaya çıktığında her şeyin yok olacağını bilmekteyiz; ancak bizler, tüm bunları gerçekleştirmek için geri döndüğün zamanı nasıl bileceğiz?”
176:1.7 (1914.1) İsa bunu duyduğunda, belirli bir süre düşünmüş olup, sonrasında şunu söylemişti: “Sizler sürekli yanlış yapmaktasınız, çünkü yeni öğretiye her zaman eskisini eklemeye çalışmaktasınız; sizler, öğretimin tümünü yanlış anlamaya kararlısınız; müjdeyi kalıplaşmış inanışlarınız uyarınca yorumlamada ısrar etmektesiniz. Buna rağmen ben sizleri aydınlatmaya çalışacağım.”

  2. Üstün’ün İkinci Gelişi  

176:2.1 (1914.2) Birkaç seferde, öncesinde İsa, dinleyicilerini; bu dünyadan kısa bir süre içinde ayrılmayı amaçlamış olmasına rağmen, cennetsel krallığın çalışmasını tamamlamak için çok kesin bir biçimde geriye dönecek oluşunu yorumlamalarına sevk eden ifadelerde bulunmuştu. Takipçileri üzerinde onun kendileri arasından ayrılacak olmasına dair yargı kesinleşirken, o bu dünyadan ayrıldıktan sonra, inananların tümünün sıkıca bir biçimde bu geri dönüş sözlerine sarılmaları yalnızca doğal olan bir durumdu. Mesih’in ikinci gelişine dair inanış-savı böylece öncül bir biçimde, Hıristiyanların öğretilerine eklemlenmiş hale gelmişti; ve, takipçilerin neredeyse her bir sonraki nesli dindar bir biçimde bu gerçekliğe inanmış olup, kendilerinden emin bir halde onun gelecekte belirli bir zaman zarfında gelişini gözlemişlerdi.
176:2.2 (1914.3) Eğer onlar Üstünleri ve Öğretmenlerinden ayrılacaklarsa, bu ilk takipçileri ve havariler geri dönüşe dair bu söze nasıl da fazla sarılacaklardı; ve, onlar, Kudüs’ün bu tahmin edilmiş yıkımı ile bu söz verilmiş ikinci gelişi ilişkilendirmede hiçbir vakit kaybetmemişlerdi. Ve, onlar; Üstün’ün tam da bu türden bir hatayı engellemek için büyük özel çabalarda bulunmuş olduğu, Zeytin Dağı’ndaki bu akşam boyunca süren eğitime rağmen, onun sözlerini bu yönde yorumlamaya devam etmişlerdi.
176:2.3 (1914.4) Petrus’un sorusuna ilave cevap olarak, İsa şunu söylemişti: “Neden hala sizler İnsan Evladı’nın Davud’un tahtına oturmasını gözlemekte ve Musevilerin maddi hayallerin yerine getirileceğini beklemektesiniz? Ben tüm bu yıllar boyunca krallığımın bu dünyaya ait olmadığını söylemedim mi? Sizlerin şu an içerisinde bakışlarınızı indirmiş olduğunuz şeyler sonuna yaklaşmaktadır; ancak, bu, aracılığıyla krallığın müjdesinin tüm dünyaya gideceği ve bu kurtuluşun insanların tümüne yayılacağı sürecin başlangıcı olacaktır. Ve, krallık bütüncül meyvesini verdiğinde, cennet içindeki Baba’nın sizleri gerçekliğin genişlemiş haldeki bir açığa çıkarılışı ile ve doğruluğun gelişmiş bir sergilenişi ile ziyaret edeceğinden emin olun; tıpkı bu dünyaya, ilk önce karanlığın prensini, ve daha sonra Âdem’i, bunları takiben Melçizedeği ve bu günlerde İnsan Evladı’nı bahşetmiş olduğu gibi. Ve, böylece, Babam, bağışlamasını dışa vurmaya ve derin sevgisini göstermeye devam edecektir, bu karanlık ve kötülük içindeki dünyaya bile. Aynı zamanda ben de, Babam bana tüm güç ve yönetim yetkisini verdikten sonra, bedenin tümü üzerine yakın bir süre içinde aktarılacak olan, ruhaniyetimin mevcudiyeti vasıtasıyla sizlerin kaderlerini takip etmeye, krallığın meselelerinde sizlere rehberlik etmeye devam edeceğim. Her ne kadar ben bu şekilde sizler ile birlikte ruhaniyet içinde hazır olacaksam da, bu yaşamı beden içinde yaşamış olduğum ve Tanrı’yı insana açığa çıkarırken aynı zamanda insanı Tanrı’ya götürme deneyimine eriştiğim yer olan, bu dünyaya gelecekte belirli bir süre içinde geri dönecek oluşuma söz vermekteyim. Çok yakın bir süre içinde ben sizlerden ayrılmak ve Baba’nın ellerime emanet etmiş olduğu görevi üstlenmek zorundayım; ancak, yılmayın, zira ben yakın bir süre içinde geri döneceğim. Bu süre zarfında, bir evrene ait olan benim Gerçeklik Ruhaniyetim sizleri teselli edip, sizlere rehberlikte bulunacaktır.
176:2.4 (1915.1) “Sizlere bana şu an içerisinde zayıf ve beden halimde bakmaktasınız; ancak, ben geri döndüğümde, görünüşüm güç ve ruhaniyet içerisinde olacaktır. Bedenin gözü İnsan Evladı’nı beden içerisinde görmektedir; ancak, ruhaniyetin gözü İnsan Evladı’nı Baba tarafından ihtişamlaştırılmış ve yeryüzü üzerinde kendisinin sahip olduğu ismiyle ortaya çıkmış halde görecektir.
176:2.5 (1915.2) “Ancak, İnsan Evladı’nın yeniden ortaya çıkacağı dönem, yalnızca Cennet’in heyetleri içinde bilinmektedir; cennetin melekleri bile bunun ne zaman gerçekleşecek olduğunu bilmemektedir. Buna rağmen, sizler şunu anlamalısınız: krallığa dair bu müjde insanların tümünün kurtuluşu için duyurulduğunda, ve çağın tamamlanışı ortaya çıktığında, Baba sizlere bir diğer yazgı bahşedilmişliğini gönderecek, veya bu gerçekleşmez ise İnsan Evladı bu çağı yargılamak için geri dönecektir.
176:2.6 (1915.3) “Ve, sizlere söylemiş bulunduğum, şimdi Kudüs’ün zor günlerine dair mesele şuna işaret etmek istiyorum: bu nesli bile benim sözlerim yerine gelene kadar başka bir nesil takip etmeyecektir; ancak, İnsan Evladı’nın geliş vaktine dair ne gökyüzünde ne de yeryüzünde hiçbir kimse konuşma cüretinde bulunamaz. Ancak, sizler, bir çağın olgunlaşımına dair bilgeliğe sahip olmalısınız; içinizde bulunmuş olduğunuz dönemin taşıdığı işaretleri kavrayama tetikte olmasınız. Sizler, yaz yaklaştığında incir ağacının narin dallarını gösterdiği ve dallarını serdiği vakti bilmektesiniz. Benzer bir biçimde, dünya maddi akıldalığın uzun kışından geçtiğinde ve yeni bir yazgı döneminin içerdiği ruhsal baharın gelişini gördüğünüzde, yeni bir ziyaretin yaz vaktinin yakınlaşmakta olduğunu bileceksiniz.
176:2.7 (1915.4) “Ancak, bu öğretinin taşıdığı önem nasıl olur da Tanrı’nın evlatlarının gelişiyle ilişkilidir? Her birinizin yaşam mücadelenizi tamamladığınızda ve ölümün kapılarından geçtiğinizde, yargının doğrudan mevcudiyetinde bekler ve sonsuz Baba’nın ebedi tasarımı içinde hizmetin yeni bir yazgı dönemine ait gerçeklikler ile yüz yüze halde bulunduğunuzu görmüyor musunuz? Doğal yaşamınızın sonuna ulaştığınızda ve böylece Baba’nın krallığının ebedi ilerleyişine ait yeni açığa çıkarılış içinde içkin halde bulunan durumlar ve talepler ile yüzleşme aşamasına geçtiğinizde, bireyler halinde, her birinizin bir kişisel deneyim olarak oldukça kesin bir biçimde yüzleşecek olduğunuz şeyi, birçoğun sonunda dünyanın tamamı tamı tamına aynı gerçeklikte deneyimleyecektir.”
176:2.8 (1915.5) Üstün’ün havarilerine vermiş olduğu söyleşilerin tümü içinde, Kudüs’ün yıkımına ve kendi ikinci gelişine dair çifte katmanlı konuya dair, Zeytin Dağı’nda bu Salı akşamı verilmiş olanlar kadar, akılları bu kadar karışmış hale gelmemişti. Orada, bu nedenle, Üstün’ün bu olağanüstü yaşanmışlıkta söylemiş olduğu şeylere dair hatırlanmışlara dayanan daha sonraki yazılı metinlerde çok az anlaşma yaşanmıştı. Bunun sonucunda, kayıtlar bu Salı akşamı söylenmiş olanların çoğu hakkında boş bırakıldığında, birçok geleneksel anlatı türemişti; ve, ikinci yüzyılın tam da başlarında, İmparator Kaligula’nın sarayına ait, Selta ismindeki biri tarafından yazılmış olan Mesih’e dair bir Musevi kara nihai son anlatısı, bütünüyle Matta Müjdesi’ne kopyalanmış olup, ileriki dönemlerde, (kısmi bir biçimde) Markus ve Luka kayıtlarına eklenmişti. Selta’nın bu yazılarında, on bakirenin simgesel anlatısı ortaya çıkmıştı. Müjde kaydının hiçbir kısmı, bu akşamki öğreti kadar kafa karışıklığından muzdarip olmamıştı. Ancak, Havari Yahya daha öncesinde hiçbir sefer bu kadar kafası karışır hale gelmemişti.
176:2.9 (1915.6) Bu on üç kişi kampa doğru yolculuklarına devam ederken, ne söyleyeceklerini bilmez halde ve büyük bir duygusal gerilim içinde bulunmaktaydı. Yudas nihai olarak, birlikteliklerini terk etme kararını onaylamış haldeydi. Davud Zübeyde, Yahya Markus ve önde gelen takipçilerden meydana gelen bir topluluk İsa ve on ikiliyi yani kampta karşıladıklarında vakit geç saatlerdi; ancak, havariler uyumak istememişti; onlar, Kudüs’ün yok oluşuna, Üstün’ün ayrılışına ve dünyanın sonuna dair daha fazla şey bilmeyi arzulamışlardı.

  3. Kamp’taki Daha Sonraki Söyleşi  

176:3.1 (1916.1) Onlar, yaklaşık yirmi kişiden meydana gelmiş bir topluluk halinde, kamp ateşi etrafında bir araya toplanmışlarken, Tomas şu soruyu sormuştu: “Sen krallığın çalışmasını tamamlamak için geri dönecek olduğun için, Baba’nın görevi içinde bulunmadığın zamanlarda tutumumuz ne olmalıdır?” İsa ateşin çıkarmış olduğu aydınlığın üzerinden onlara bakarken, şu şekilde cevap vermişti:
176:3.2 (1916.2) “Ve, sen bile, Tomas, söyleyegelmiş olduğum şeyleri anlamada başarısız olmaktasın. Ben tüm bu süre boyunca, krallık ile olan ilişkinizin, sizlerin bir Tanrı evladı oluşunuza dair inanış-farkındalığı ile ruhaniyet içerisinde yaşanan tamamiyle bir kişisel deneyim meselesi olarak, ruhsal ve bireysel olduğunu öğretmedim mi? Milletlerin yıkımı, imparatorlukların yenilgisi, inanmayan Musevilerin yok oluşu, bir çağın sonlanışı, hatta dünyanın sonu olarak, bu şeylerin bu müjdeye inanan ve yaşamını ebedi krallığın kesinliği içinde muhafaza eden kişi ile ne ilişkisi bulunabilir? Tanrı-bilir ve müjde-inanır haldeki sizler, ebedi yaşamın kesinliklerini hâlihazırda almış bulunmaktasınız. Yaşamlarınızı ruhaniyet içinde ve Baba için yaşamış olduğunuz için, sizler karşısında hiçbir şey ciddi endişe kaynağı olamaz. Göksel dünyaların onaylanmış vatandaşları olarak, krallık inşacılarını, zamansal kargaşalar rahatsız edemez ve onları dünyasal felaketler kafa karışıklığına itemez. Krallığın bu müjdesine inanmakta olan sizlere için, milletler güçlerini kaybetse, çağ sona erse, veya görünen her şey yok olsa da ne olur ki; zira sizler, yaşamınızın Evlat’ın hediyesi olduğunu ve bunun Baba içinde ebedi bir biçimde güvende bulunduğunu bilmektesiniz. İnanç vasıtasıyla zamansal yaşamı yaşamış ve, akranlarınızı için derin sevgi dolu hizmetin doğruluğu olarak, ruhaniyetin meyvelerini vermiş halde sizler, Tanrı ile olan evlatlık içinde ilk ve dünyasal serüveniniz boyunca sizleri taşımış olan aynı kurtuluş inancı ile ebedi süreçlerinizdeki bir sonraki adımınızı kendinizden emin bir biçimde gözleyebilirsiniz.
176:3.3 (1916.3) “İnananların her nesli; tıpkı her birey kaçınılmaz ve sürekli yaklaşmakta olan doğal ölümün görüşü altında yaşam çalışmalarını sürdürdüğü gibi, İnsan Evladı’nın olası geri dönüşünün görüşü altında çalışmalarını devam ettirmelidir. Sizler inanç vasıtasıyla kendilerinizi bir Tanrı evladı olarak inşa ettiğinizde, kurtuluşun kesinliğinden başka her şey önemini yitirmektedir. Ancak, yanılgıya düşmeyin! Bu kurtuluş inanışı yaşayan bir inanış olup, artan bir biçimde, ilk olarak insan kalbinde ilham kaynaklığı yapmış, kutsal ruhaniyetin meyvelerini sergilemektedir. Cennetsel krallık içinde evlatlığı bir kez kabul etmiş olmanız sizleri, beden içindeki Tanrı’nın evlatlarının sahip oldukları ilerleyici ruhsal meyve verişler ile ilgili gerçeklikleri bilme ve onları sürekli olarak reddetme karşısında kurtarmayacaktır. Yeryüzü üzerinde Baba’nın görevinde benimle birlikte bulunmuş olan sizler, insanlık için Baba’nın hizmetinin yolunu derinden sevmediğinizi fark ediyorsanız, şimdi bile krallığı terk edebilirsiniz.
176:3.4 (1916.4) “Bireyler olarak, ve inananlardan meydana gelen bir nesil halinde, bir hikâyeyi anlatırken sözlerime kulak verin: Bir zamanlar, başka bir ülkeye doğru uzun bir yola çıkmaya hazırlanmakta büyük bir adam bulunmaktaydı; bu kişi, güvendiği hizmetçilerini karşısına çağırmış ve onların ellerine sahip olduğu malların tümünü emanet etmişti. Ve, böylece, onurlandırılmış koruyucuların topluluğunun tamamının her birine, mahir oldukları belli başlı alanlara göre bu kişinin malları teslim edilmişti; ve, bunu yaptıktan sonra bu kişi yoluna çıkmıştı. Onların sahibi ayrıldığında, hizmetçileri derhal ellerine verilmiş olan servetten kar elde etmek için çalışmaya koyulmuşlardı. Kendisine beş talent verilmiş olan kişi, doğrudan bir biçimde onlar ile ticarette bulunmaya başlamış olup, yakın bir süre içinde bir diğer beş talentlik kar elde etmişti. Benzer bir biçimde, iki talenti almış olan kişi yakın bir süre içinde iki talent daha kazanmıştı. Ve, böylece, hizmetçilerin tümü, tek bir talenti almış kişi dışında, üstünleri için kar elde etmişti. Kendisine bir talent verilmiş olan kişi, kendi yoluna gitmiş ve sahibinin parasını sakladığı yer olan toprakta bir yer eşelemişti. Yakın bir süre içinde bu hizmetçilerin sahibi, beklenmeyen bir biçimde geri dönmüş ve hesap için gözetleyicilerini çağırmıştı. Ve, onların tümü sahiplerinin huzuruna çağrıldıklarında, beş talenti alan kişi kendisine emanet edilmiş olan talent ve ilave beş talent ile öne çıkıp, ‘Sahip, yatırım için bana beş talent verdin, kazancım olan ilave beş talenti sana vermekten mutluluk duymaktayım’ demiştir. Ve, bunun ardından, sahibi ona: ‘Aferin, iyi ve doğru hizmetçi, birkaç şey üzerinde her zaman doğruydun; şimdi ben seni birçok şey üzerinde gözetmenim yapıyorum; derhal sahibinin neşesine adım at.’ Ve, bunun ardından, iki talenti almış olan kişi öne çıkıp, şunu söylemişti: ‘Koruyucu, sen ellerime iki talenti verdin; bak, ben bu ilave iki talenti kazandım.’ Ve, koruyucusu bunun ardından ona: ‘Aferin, iyi ve doğru hizmetçi, sen de birkaç şey üzerinde her zaman doğruydun; şimdi ben seni birçok şey üzerinde gözetmenim yapıyorum; derhal sahibinin neşesine adım at.’ Ve, bunun ardından, orada, tek bir talenti almış kişinin hesabı gerçekleşmişti. Bu hizmetçi, şunu söyler bir halde, öne çıkmıştı: ‘Koruyucu, ben, kişisel olarak emek vermediğin bir yerde kazanç sağlamayı beklemiş olduğun için senin akıllı bir kişi olduğunu bilmekte olup, onun farkına varmış haldeydim; bu nedenle, ben, bana emanet edilmiş olan şeyin bir zerresini bile tehlikeye atmaktan korktum. Ben talentini güvenli bir biçimde toprakta sakladım; işte burada; şimdi sen, sana ait olana sahipsin.’ Ancak, onun sahibi şu cevabı verdi: ‘Sen emek vermek istemez ve aylak bir gözetçisin. Kendi sözlerinle, tıpkı özenle emek vermiş olan akran hizmetçilerinin bu gün yerine getirmiş olduğu gibi, benim senden makul bir karın hesabını isteyeceğimi itiraf ediyorsun. Bunu bilen bir halde, sen bu nedenle, benim paramı, geldiğimde faiziyle birlikte parama sahip olabileyim diye en azından bankacıların ellerine vermekle yükümlüydün.’ Ve, bunun ardından, baş gözetçiye bu koruyucu: ‘Bu yararsız hizmetçiden bu bir talenti al ve onu on talenti olana ver.’
176:3.5 (1917.1) “Sahip olan her kişiye daha fazlası verilecek ve bu kişi bolluğa sahip olacaktır; ancak, sahip olmayan kişiden, elinde bulunduğu da alınacaktır. Sizler, ebedi krallığın hususlarında öylece duramazsınız. Babam çocuklarının tümünden şükranlık içinde ve gerçekliğin bir bilgisi içinde büyümelerini zorunlu kılmaktadır. Bu gerçeklikleri bilen sizler, ruhaniyetin meyve hasadını artırmak ve akran hizmetçilerin fedakâr hizmetine artan bir adanmışlığı sergilemek zorundasınız. Ve, hatırlayın, kardeşlerimin en sonda gelenlerinden bir tanesine bile bir şeyin hizmetinde bulunursanız, bu hizmeti bana gerçekleştirmiş olursunuz.
176:3.6 (1917.2) “Ve, böylece sizler, Baba’nın görevinin çalışmasına, bu an ve bundan itibaren, hatta sonsuza kadar, koyulmalısınız. Ben gelene kadar devam edin. Doğruluk içerisinde sizlere emanet edilmiş olanı gerçekleştirin; ve, böylece, ölümün hesap günü için hazır hale geleceksiniz. Ve, Baba’nın ihtişamını ve Evlat’ın tatminini bu şekilde yaşamış olarak sizler, sonsuza kadar sürecek olan krallığın ebedi hizmetine neşe ve çok büyük düzeydeki tatmin ile gireceksiniz.”
176:3.7 (1917.3) Gerçeklik, yaşayan niteliktedir; Gerçekliğin Ruhaniyeti sürekli olarak, ruhsal gerçekliğin ve kutsal hizmetin yeni âlemlerine doğru ışığın çocuklarına rehberlik etmektedir. Sizlere gerçeklik; sabit, güvende ve onurlandırılmış biçimlere onu kalıpsal bir biçimde katılaştırmanız için verilmemiştir. Tarafınıza gerçekleştirilmiş olan gerçekliğin açığa çıkarılışı, kişisel deneyiminizden geçen bir biçimde o kadar derinleşmelidir ki, yeni güzellik ve mevcut ruhsal deneyimler ruhsal meyvelerinize bakacak olan herkes tarafından görünür hale gelecek ve bunun sonrasında onlar cennet içinde bulunan Baba’yı yüceltme ile son bulacaktır. Yalnızca, gerçekliğin bilgisi içinde bu şekilde büyüyecek olan ve aracılığı ile ruhsal gerçekliklerin kutsal takdiri için yetkinliklerini geliştiren bu inançlı hizmetçiler “Koruyucuları’nın neşesine bütünüyle girme” umuduna sahip olabilir. Kutsal gerçekliğe dair gözetçilikleri hakkında, İsa’nın doğrudan takipçilerinin ilerleyen nesillerinin şunu söyleyişlerini görmek ne de üzücü bir şeydir: “Burada, Üstün, yüzyıl veya binyıl önce senin bizlere bağlamış olduğun gerçeklik.” Ancak, ruhsal tembelliğin bu türden bir savı, Üstün’ün huzurunda gerçekliğin kurak gözetçiliğini haklı göstermeyecektir. Ellerinize emanet edilmiş gerçeklik uyarınca Üstün’ün gerçekliği bir hesabı gerektirecektir.
176:3.8 (1918.1) Bir sonraki dünyada sizlere, bu dünyanın bahşedilmişliklerin ve gözetçiliklerinin bir hesabını vermeniz istenecektir. İster ilk talentler birkaç veya birçok olsun, adil ve merhametsel bir hesap ile yüzleşilmek zorundadır. Eğer bahşedilmişlikler yalnızca bencil amaçlar için kullanılırsa ve, insanlara hizmetin ve Tanrı’ya ibadetin sürekli genişleyen hizmetinde sergilenmiş haliyle, ruhaniyetin meyvelerinin artan hasadını elde etmeden oluşan yüksek görev üzerine hiçbir düşünce bahşedilmez ise, bu türden bencil gözetçiler kasıtlı tercihlerinin sonuçlarını kabul etmek zorundadır.
176:3.9 (1918.2) Ve, sahibine doğrudan bir biçimde gerçekleştirmiş olduğu tembellikle suçlanması bakımından bencil fanilerin tümü, bir talentli bu doğru olanı yapmamış olan hizmetçiye ne kadar da çok benzemektedir. Kendisinin sebep olduğu başarısızlıklar ile karşılaştığında insan, sıklıkla onu en az hak edenler üzerine olmak üzere, diğerlerini suçlamaya ne kadar da eğimlidir!
176:3.10 (1918.3) O gece, onlar istirahatlarına çekilirlerken, İsa şunu söylemişti: “Sizler hiçbir kısıtlama olmadan aldınız; bu nedenle, cennetin gerçekliğini hiçbir kısıtlama olmadan vermek zorundasınız; ve, bu süreçte bu gerçeklik çoğalacak ve, tam da onu hizmetle verirken, kurtarıcı şükranın artan ışığı herkes tarafından görünür hale gelecek.

  4. Mikâil’in Geri Dönüşü  

176:4.1 (1918.4) Herhangi bir aşamadaki Üstün’ün öğretilerinin tümü içerisinde hiçbiri, onun gelecekte belirli bir zaman içinde bu dünyana bizzat gelecek oluşuna dair söz kadar yanlış anlaşılmamıştır. Mikâil’in, âlemin bir fanisi olarak, üzerinde yedinci ve son bahşedilmişliğini deneyimlemiş olduğu gezegene gelecekte belirli bir zaman dönmeye ilgi duyması tuhaf bir durum değildir. Uçsuz bucaksız bir evrenin şu an egemen yöneticisi olarak Nasıralı İsa’nın, üzerinde bu türden bir benzersiz hayatı yaşadığı ve sonunda kendi elleriyle Baba’nın sonsuz evren gücü ve yetkisi bahşedilmişliğini kazandığı dünyaya, yalnızca bir kez değil birçok kez bile, geri dönmeye istekli oluşuna inanmak yalnızca doğal bir şeydir. Urantia ebedi olarak, evren egemenliğini kazanışında Mikâil’in özgün yedi âleminden bir tanesi olacaktır.
176:4.2 (1918.5) İsa kesin bir biçimde, sayısız defa ve birçok bireye, bu dünyaya geri dönme arzusunu duyurmuştu. Onun takipçileri Üstünleri’nin zamansal bir koruyucu olarak işlev vermeyeceği gerçekliğine uyandıklarında, ve onun Kudüs’ün güçten düşürülüşü ve Musevi milletinin çöküşü tahminlerini dinlediklerinde, oldukça doğal bir biçimde, bu yıkıcı gelişmeler ile onun söz verilmiş geri dönüşünü ilişkilendirmeye başlamışlardı. Ancak, Roma orduları Kudüs’ün duvarlarını yerle bir ettiklerinde, mabedi yıktıklarında ve Yudea Musevilerini etrafa dağıttıklarında, ve hala Üstün kendisini güç ve ihtişam içinde açığa çıkarmayınca, onun takipçileri çağın sonunda, hatta dünyanın sonunda, Mesih’in ikinci gelişi ile nihai bir biçimde ilişkilendirilmiş olan inancın tasarımına başlamışlardı.
176:4.3 (1918.6) İsa, Baba’ya yükseldikten sonra iki şeyi yerine getirme sözünde bulunmuştu; ve, son kertede, gök ve yer içindeki güç ellerine verilmiş haldeydi. O, ilk olarak, bu dünyaya, kendisinin yerine Gerçekliğin Ruhaniyeti olarak, bir diğer öğretmeni gönderme sözünde bulunmuştu; ve, bunu o, Hamsin Yortusu’nda gerçekleştirmişti. İkinci olarak, o, oldukça kesin bir biçimde, takipçilerine, gelecekte bir zaman bu dünyaya kişisel olarak döneceği sözünü vermişti. Ancak, o, beden içindeki bahşedilme deneyimine ait bu gezegeni nasıl, nerede veya ne zaman yeniden ziyaret edeceğini söylememişti. Bir seferinde o; bedenin gözü kendisini beden içinde burada yaşar halde görürken, geri dönüşünde (en azından muhtemel ziyaretlerinin bir tanesinde) onun yalnızca ruhsal inancın gözü ile görülebileceği imasında bulunmuştu.
176:4.4 (1919.1) Bizlerin çoğu, İsa’nın Urantia’ya gelecek çağlar içinde birçok sefer geri dönecek oluşuna inanma eğilimindeyiz. Bizler, bu çoğul ziyaretler hakkında onun özel bir sözüne sahip değiliz; ancak, unvanları arasında Urantia’nın Gezegensel Prensi’ni taşıyan onun dünyaya birçok sefer ziyarette bulunması en olası halde görünmektedir; zira, Urantia’nın zaferi kendisine bu türden benzersiz bir unvanı bahşetmiştir.
176:4.5 (1919.2) Bizler oldukça emin bir biçimde, Mikâil’in tekrar Urantia’ya bizzat geleceğine inanmaktayız; ancak, bizler, ne zaman veya hangi biçimde onun gelmeyi tercih edebileceği hakkında en küçük bir düşünceye sahip değiliz. Onun yeryüzüne ikinci gelişi, bir hakimane Evlat’ın ilgili açığa çıkışıyla veya o olmadan, bu mevcut çağın sonlandırıcı yargısı ile gerçekleşecek halde mi ortaya çıkacak? O, bir sonraki bir Urantia çağının sonlanışı ile mi gelecek? O bildirilmemiş ve tamamiyle ayrı bir gerçekleşim içinde mi gelecek? Bilmiyoruz. Yalnızca tek bir şeyden eminiz, o ise, o geri döndüğünde, dünyanın tamamı muhtemel bir biçimde bu gerçekleşimi bilecektir; zira, o, bir evrenin en yüksek yöneticisi olarak gelmek zorundadır, Beytüllahim’in bilinmeyen bir bebeği olarak değil. Ancak, eğer her göz ona bakacak olursa, ve yalnızca ruhsal gözler onun mevcudiyetini algılayacak olursa, onun gelişi uzunca bir süre sonrasında gerçekleşmek zorundadır.
176:4.6 (1919.3) Sizler, bu nedenle, Üstün’ün yeryüzüne kişisel geri dönüşünü her türlü bilinen olaydan veya bilinen çağdan ayrıştırırsanız iyi bir şey yapmış olursunuz. O, geri dönme sözünü vermiş bulunmaktadır. Bizler, onun bu sözü ne zaman yerine getirecek oluşuna veya hangi ilişkide gerçekleştirecek oluşuna dair hiçbir fikre sahip değiliz. Bildiğimiz kadarıyla, o yeryüzü üzerinde herhangi bir gün içinde ortaya çıkabilir, ve o, bu çağın tamamlanışı ve onun ilişkide bulunduğu Cennetin Evlatlar birliği tarafından yerinde bir biçimde yargılanışına kadar gelmeyebilir.
176:4.7 (1919.4) Mikâil’in yeryüzüne ikinci gelişi, hem yarı-ölümlüler hem de insanlar için devasa duygusal öneme sahip bir olaydır; ancak, bunun dışında, yarı-ölümlüler ve insan varlıkları için, oldukça anlık bir biçimde fani insanın evren olaylarının bir sonraki aşamasına doğrudan girişine neden olan ve bu girişin doğrudan bir biçimde, evrenimizin egemen yöneticisi olarak, aynı İsa’nın mevcudiyetine götüren, doğal ölümün ortak hadisesinden daha işlevsel öneme sahip bir gerçekleşme değildir. Işığın çocuklarının tümü kendisini görme nihai sonuna sahiptir; ve, bizlerin ona gitmesi veya onun tesadüfen ilk bizlere gelmesi ciddi bir önemi taşımamaktadır. Sizler bu nedenle, o sizleri gökyüzünde karşılamak için hazır beklerken, onu yeryüzünde karşılamak için her zaman hazır olun. Bizler kendimizden emin bir biçimde, onun ihtişamlı ortaya çıkışını, hatta tekrar eden gelişini, dört gözle beklemekteyiz; ancak, bizler tamamiyle, onun nasıl, ne zaman veya hangi ilişki ile ortaya çıkma nihai sonundan bilgisiz haldeyiz.



Back to Top